6 Temmuz 2017 Perşembe

BALKANLARA seyahat

2017 yılı seyahatine aittir.
Balkanlardaki KOSOVA ve MONTENEGRO’ya yani Karadağ'a yolculuk bilgileridir. İstanbul Sabiha Gökçen'den 1 saat 15 dakika kadar süren bir uçuşla Piriştina’ ya ulaştık. Uçaktayken aşağıdaki ağaçlarla dolu görüntüler hoşumuza gitti.  Piriştina’ ya ulaştığımızda havaalanındaki pasaport kontrolünde arkadaşıma tuhaf bir şekilde “bu ülkeye niye geliyorsun, dönüş biletin var mı?” gibi mantıksız sorular sorulması daha başlangıçta moralimizi bozdu. Havaalanından Priştina merkeze otobüs yok. “İki saatte bir var” gibi bir sözü duyabilirsiniz ama “öyle deniyor ama otobüs yok” diyenler daha çok. Zaten herkes taksiyle gidip geliyor, otobüse binen yok. Taksiciler bizden 15 euro istediler. Bizde başka alternatif ararken, taksiye benzemeyen bir araçla gelen adamla anlaştık.  “Biz 10 Euro veririz” dedik , adam razı oldu ama “sizi otelinize kadar götürürsem 12 Euro verir misiniz?” dedi. Biz de kabul ettik,  sürücü yol boyunca sürekli telefonla konuşarak ve tehlikeli bir kullanışla bizi kalacağımız Hostel’a götürdü.  Hostel’daki oda iyiydi ; bir çift kişilik, bir tek kişilik yatak, banyo ve tuvalet vardı. Wifi bağlantısı da güçlüydü ama alt kattaki girişte ayakkabılar çıkarılmıştı. Bu bize çok mantıksız geldi. Odanın girişinde değil binanın merdivenlerinin başlangıcında ayakkabımızı çıkarıp, onları da binanın girişinde bırakıp üst kata çıkmak mantıksız bir şey. Ayrıca biz bu ayakkabı işini görmeden ve uyarıyı almadan yukarı çıktığımızda yaşlı kadının ayağımıza aksi aksi bakışını da anlayamamıştık. Eğer üst kattaki bizim kaldığımız odaysa kalacağınız oda, biraz tavsiye edebilirim ama alt kat odaları mağara gibi. Kesinlikle tavsiye etmem.  Biz önce odamızı görelim deyip gördükten sonra kalmaya karar vereceğimiz için o odanın bize verilme ihtimali de var. Size de önce kalacağınız odayı görün derim. Hostel merkezde değil ama yürüyerek 20- 25 dakikada merkeze ulaşılıyor . Fakat bu merkeze yakın olan yolun Hostel’a 10- 15 dakika kalan bölümünde çok ciddi bir risk var. Gece köpeklerle dolu bir yol. Çalıların arasında görülemeyen en az 30 köpek var ve çalılıklardan çıkanlarda saldırgan bir görünüşe sahipler. Gece o yoldan sadece araçlar geçiyor, yürüyen insan yok.  Gece boyunca havlamaları da tavsiye ettiğim odayı inletiyor. “Biz hayvan severiz” diyerek bu uyarıyı ciddiye almamazlık etmeyin. Hayvanları yiyemeyecek kadar çok seven bir vejeteryanın uyarısıdır bu. Piriştina da pek görülecek bir yer yok. Kötülüklerinden değil ama sanki algıları biraz düşük bir insan profili var. Yardımseverlik de pek yok. Etraflarındaki herşeye ruhsuz bir bakışları var. Birbirlerine bile ruhsuz bakıyorlar. Dışarılarda engelli insan yok gibi bir şey. Kosova’da da Montenegro’da da  yaklaşık 2 engelli ancak gördük. Engelli sayısının azlığından değil onlara yardım edecek insanlar olmamasından gibi geldi bana. Çünkü iki yaşlıya bir otobüste yer vermek için kalktığımızda gençler yeri kaptı . Gençler gibi giyinmiş yaşlı  bayanları ve erkekleri bir tarafa bırakıyorum, belki onlar kendilerine yardım edilmesini “siz yaşlısınız” gibi anlayarak yardıma bozulabilirler de. Ama ciddi ciddi yaşlı insanlar var yardıma ihtiyacı olan ama onlara hiç kimse yardım etmiyor. Pek İngilizce bilen yok. İşin ilginç tarafı şu: Eğer arada ortak dil yoksa detaylardan uzaklaşılır, temel kelimeler kullanılır ve anlaşmaya çalışılır ama buralarda tam tersi. Onlarla ortak bir dil bulamadığınız zaman size kendi dillerinin bütün sözcüklerini kullanıyorlar. Şüphesiz bunu karşılıklı anlaşabilmek için yapıyorlar ama işi daha çok zorlaştırıyorlar. Bazı yerlerde sıkça Osmanlıca kökenli kelimeleri görüyorsunuz ve kendinizi bir an kendi ülkenizde de zannedebiliyorsunuz ama olmadığınızı çok çabuk anlıyorsunuz. Bizimle ortak kelimelerini bile kullanamıyorlar iletişim için. Piriştina’ da üç dört farklı restoranda vejeteryan olduğumu anlatamadım. Normalde her yerde ve ülkede, Türkiye'de dahil olmak üzere ,hiç tahmin edemediğiniz yemeklerde et, kemik suyu gibi bir şeyler çıkabiliyor. O nedenle vejeteryan olduğumu anlatıp, yemek önerilerini öğrenmek istedim ama şehrin merkezindeki bu 3-4 büyük restoranda “vejeteryan” kelimesini tanımadılar. Piriştina da en ucuz gıda maddelerinin başında sucuk geliyor. Sucukların kilosu 2 euro ve 3 euro arasında görünüyordu. Tabii bu bizi ilgilendirmediği için işimize yaramayan bir ucuzluktu. İthal ürünler Türkiye'nin bir buçuk katı, normal ürünleri de Türkiye'deki fiyatlara yakın. Priştina’dan  Prizren’e sık sık, 15 -20 dakikada bir otobüs gidip geliyor . Biletinizi otogardan alıp isterseniz oradan isterseniz de yollardaki durak yerlerinden binebilirsiniz ama yollardan binmeniz zor. Çünkü durakları görerek bulabilmeniz zor. Durak görüntüsü olmayan yerlerde duraklar var. Priştina’dan Prizren’ e giden otobüslerin otobanı kullanma  izni yokmuş. Bu nedenle başka yoldan gidiyor. İki şehir arasındaki yol köy yolu gibi , bir de yapımı süren bölümler var, o bölümleri de hoplayıp zıplayıp gidiyor otobüs, yavaş gitmeleri içinizi rahatlatıyor yoksa çok çok tehlikeli bir darlığı var yolun . Siz yolun 84 kilometre olduğuna aldırmayın. Yol iki buçuk saat kadar sürdü . Yollar o kadar dar ki, o yollara Türkiye'nin dağ köyleri filan dışında hiçbir yerinde rastlamanız mümkün değil diyebilirim . Bundan dolayı yol çok uzun sürüyor. Biletiniz sadece biniş için yani koltuklar numaralı değil. Yani bindiğiniz zaman kapabildiğiniz koltuğa oturabilirsiniz.  Prizren Priştina’den  daha güzel bir yer. Her iki şehirde de Osmanlı Dönemi'nden kalma camiler var. Bir de Türklerin olduğu bir bölümü var Prizren'in. Orası çok sevimli bir yer. Dönüş biletimizin çıktısını almayı unuttuğumuz için ” başka ülkeye geçiş yaparken bu belgeyi isteyebilirler” diye düşünüyoruz . Çünkü bu sorun Kosova’ya ilk giriş yaparken karşılaştığımız bir sorun.  Pegasus'un biletini satan bir yere girip satın almış olduğumuz biletin bir çıktısını rica ediyoruz. “ İsterseniz ücrette veririz” diyoruz. Orada oturan ziyaretçi bir kişi ile Türkçe iletişim kuruyoruz. Çünkü o Türk’müş.  Bu kişi oranın sahibi ile bizim aramızda tercümanlık yapıyor. Dolayısıyla çeviri sorunu yok ama o iş yerinin sahibi olan adam o kadar kaba ki anlatamam, sürekli kafa sallıyor, sinirli sinirli “çık çık”  sesleri çıkarıyor. Sonra da “yok yapamam” diyor.  Biraz ileride bir yer daha görüyoruz.  Print vesaire işleri yapılan bir yer. Biraz önceki olaydan dolayı canımız sıkkın. “Bunlar da yapmaz” diyoruz.  İçeriden iki genç kapıyı açarak ve Türkçe olarak “yardım edebiliriz” diyorlar. E mailimizi onların bilgisayarında açıyoruz. Birer tane istediğimiz belgeyi ikişer tane çıktı yapıp veriyorlar. Bize e mailimizden çıkış yapmamız uyarısında bile bulunuyorlar. Israrla ödeme yapmak istiyoruz ama onlar da ısrarla kabul etmiyor.  Bir de Prizren otogarında bizi bilgilendiren çok efendi Türk bir görevli vardı. Biraz önceki adamla bunları kıyaslayınca milliyetçi olası geliyor insanın.  Çünkü o yardımseverler Prizren'de hep Türkler.   Prizren’de yağmura yakalanıyoruz, güzel bir yağmur. Şiddetli ama rahatsız etmiyor. Prizren'in istisnalar dışında iyi insan profili Piriştina’ dan daha fazla. El sanatları çalışmalarının satıldığı küçük sevimli yerleri de var. Akşam 7 de Podgorica’ya (Karadağ’ın başkenti) gitmek için otobüse bineceğiz, o yüzden Prizren’den Priştina’ ya geri dönüyoruz.  Prizren’li bir arkadaşın yanlış ve eksik bilgilendirmesinden dolayı Kosova'dan Montenegro’ya yani Karadağ’a gitmek için tek yolun, bu iki ülkenin başkentleri arasında seyahat olduğu bilgisine sahibiz.  Arkadaşın seyahat öncesi internet aracılığıyla bize ilettiği bilginin hatası bu. Zaten etraftakilere sorarak bir şeyler öğrenmekte imkansız.  Priştina’dan otobüse biniyoruz, yola çıkıyoruz. Prizren'deki otogarda gördüğümüz Türk görevli bize Prizren’den ya da Priştina’dan Karadağ’ın  başkentine değil, sahil şeridindeki Ulchin’e  giden otobüs olduğu bilgisini bize veriyor. Eğer bu bilgiye önceden sahip olsaydık Podgorica’ya giden otobüs biletini almazdık ama bu bileti aldığımız için ve tekrar para ödemek istemediğimiz için bu yolu seçmek zorundayız. Otobüsün bir genç bir de yaşlı şoförü var. Yaşlı şoför tam bir felaket. Yolu sorarsanız o daha da felaket. Normalde gündüz olsa ilginç manzaralar göreceğiniz bir yol ama Podgorica’ya tek otobüs var ve saat 19:00 da. Yolculuk gece 2 de bitiyor. Yani yolculuğu gece yapıyorsunuz. Dağların tepesinde gidiyorsunuz. Bir kere çıkıp inmekten bahsetmiyorum, sürekli dağların tepesindesiniz.  Yol çok çok dar ve sürekli şiddetli dönüşler gerektiriyor. Aşağıya baktığınızda ışık izin veriyorsa, altınızda metrelerce uçurum görüyorsunuz. Uçak yolculuklarında bulutlara tepeden bakıyorsunuz ama bunu otobüste yapmak çok rahatsız edici. Dağların aşığı bir insanın huzursuz olacağı bir dağ görüntüsünü hayal ediniz. Kendi aracınızla giderseniz , dağları seven bir insansanız ve seyahat içinde gündüzü seçerseniz büyüleyici bir manzara olacağından eminim. Ama bu gece yolculuğu tam bir felaket ve başka saat seçeneğiniz yok.  Ulchin yolculuğunu tercih etmenizi öneririm. Arnavutluk üzerinden ve daha küçük dağlardan geçerek sahil şeridine ulaşıyorsunuz. Çünkü zaten burada gezilecek yerler hep sahil şeridindeki yerler. Ama biz hep dağlardan gittik. Dağ yolculuğuna geri döneyim. Otobüste sürekli müzik var, ekranda farklı parçalar olsa da aynı temalı görüntü var, sanki erotik  filme benzer müzik klipleri seyrediyorsunuz sürekli. Karadağ sınırında arkadaşım yine “bu ülkeye niye geldiniz” sorusu ile karşılaşıyor, yine sinirleniyoruz.  Sınırı geçtikten sonra otobüste gürültüler artmaya başlıyor, sanki düğün var. Arkanızda insanlar çığlık çığlığa en ön koltuklardakilerle bağırarak ,gülerek sohbet ediyorlar ; gençler ve orta yaş insanları ayaklarını öndeki koltuğun sırtına dayıyor. Hatta ayağını öndeki koltuğun kafa kısmına koyanlar var. Bu ülkelerin genel olarak çok fazla bir alkol tüketimi var. Mola yerlerinde de alkol satışı var. Belki alkol aldıkları için denge kaybına uğruyorlardır. Otobüslerde soğukta da sıcakta da sürekli soğuk fan çalıştırma geleneği var, yolculuk tam bir işkence. Bazen bu gürültüyü bile “şoförü uyumaktan koruyor” diye nimet sayıyorum. Gecenin ikisinde Podgorica’ya ulaştık.  Orada  hiçbir şey yok. Podgorica’dan sahil şeridindeki Ulchin  , Kotor  ve benzeri yerlere gideceğiz. Yani direkt Ulchin’e  gidip bu tehlikeli gece yolculuğunu yapmama seçeneğimiz  varken, bu yolculuğun tek seçeneğimiz olduğu da arkadaşımız statüsündeki birinden geldiği için alternatif bir yol olabileceğini hiç tahmin edememiştik.  Sahil şeridindeki yerler bir, bir buçuk, iki, üç saat gibi aralarla birbirine gidilen yerler yani onlardan birine ulaşmanız hepsine ulaşmanız demek. Biz bu yolculuk  için sabahı bekleyeceğiz. Podgorica otogarına gecenin 2 sinde iner inmez taksiciler koşarak gelip , bizimle pazarlık yapmaya çalıştılar.  Gideceğimiz Hostel’in  adını söylediğimizde taksici “7 Euro” dedi,  bizi pek istekli görmeyince “5 euro” olur dedi. Güven duymadık ve “yok gitmeyeceğiz” dedik. Otogardan çıkıp biraz yürüdük. İlerideki bir benzin istasyonuna hostel’ı  sorduk onlarda tarif etti. İnanamazsınız ama Hostel otogarından arkasındaymış. Yani 200 metre ancak var uzaklığı taksicilerin olduğu yere. Bu kadar yalan söyleyebileceklerine inanamadığımız için yürüyerek kontrolünü  yaptık  hoste’lin ve  200 metre ileride gördük.  Bu 200 metrelik yol için 5 Euro istemişler. Hiçbiri de “hemen arka sokakta” demedi.  Saat gecenin 3 ünü geçmiş, artık hostel’a gidip para vermenin anlamı yok. O saatte uyanık bir görevlinin olmama ihtimali de var. Gecenin üçünde adamları uyandırıp, para ödeyip, sabah 7 de çıkmanın da hiçbir anlamı yok. Geceyi otogarda geçirdik .Sahil şeridindeki Budva’ ya gidiş için 6 euro ödedik sanırım; 7, 30 da da otobüse bindik. 64 kilometre kadar yolu 3 saatte gittik,  geldiğimiz yola göre daha düz sayılan bu yollar sahil şeridindeki yollar. Eğer şikayetçi olduğumuz o dağ yolundan gelmemiş olsak bu yollar içinde “dağdan gidiyor” diyebilirdik ama o yolların yanında burası ova sayılır.  Budva’ya gittiğiniz zaman antik bir kale göreceksiniz. Benzer bir Kaleyi Tunus Hammamet’ de görmüştük.  Hemen hemen aynısı. Bir de deniz turizmi var. Sahil bölgelerinde denize girenler var. Otogarda tanıştığımız, yürüme sorunları yaşayan yaşlı bir çift Belgrad'dan Ulchin’e  romatizmal  rahatsızlıklarının tedavisi için  gittiklerini ve oranın kumunun kendilerine çok faydalı olduğunu överek anlatmışlardı. Yani her ikisinin de seyahat amacı tedaviydi. Bizim oranın kumlarını merak etmenize sebep oldular ama önce Budva’yı görelim dedik ve Budva’yı dolaştık. Çok aşırı yürüme alışkanlığımızın da etkisiyle hemen Budva’yı bitirdik. Başka ülkelerin insanları için ilginç olabilir belki ama Türkiye'den sonra hiçbir özelliği yok. O  kalenin bile Hammamet’teki  benzeri çok daha güzel gelmişti bize. “Sonuçta başka bir ülkedeyiz” diye biraz teselli ettik  kendimizi.  Otobüse binip Kotor’a gittik.  Kotor güzel sayılır. Küçücük bir yer. Tepe'de çok eski bir kale var. Kale için iki buçuk kilometre çıkış, iki buçuk kilometre iniş sürüyor. Yolun başlangıcında çıkış için adam başı 3 Euro ödedik. Tepeye yürüme yolunun başlangıcında insanları çıkışa ikna etmek amacıyla “ yol 1 kilometre” dediler ama yol 2,5 kilometreydi.  İki buçuk saatte çıktık, yaklaşık iki saatte indik.  Kaleden aşağıdaki fiyordun görüntüsü çok güzel. Tepeye tırmanmayı yarıda bırakıp dönenlerde var, tepeye kadar çıkan ileri yaşta insanlar da var. Eğer oraya giderseniz görmeniz gereken bir yer. Bu kaleye çıkış noktasının içinde olduğu tarihi kentte kafeteryalar, hostellar ve benzeri var. Fiyordun karşı tarafında da güzel bir sahil şeridi var. Bu sahil şeridi yolunun etrafında eski kiliseler var ama bu yoldan yürümek çok zor.  Şöyle anlatabilirim bunu.  Yol çok dar, yayalar için yürüme kaldırımı yok. Yolun darlığı şöyle ki iki aracın karşılaştığı bir noktada daha küçük olan araç duruyor, geri geri gidip karşıdan gelenin yanından geçip gitmesine izin veriyor sonra kendisi devam ediyor. İki araç yan yana geçebilirken de aralarında sanki bir karış kadar boşluk kalıyor. Ama birden fazla araç karşılaştığı zaman bu olay daha da zorlaşıyor. En arkadaki araç geri geri gidip bir kenara geçiyor. Onun önündekide geri geri gidip kendine bir yer arıyor. Karşıdan gelen büyük aracın geçmesine izin veriyorlar .Büyük araçtan kasdım midibüs. Minibüsten biraz büyük araç.  Bu yol bir köy yolu filan değil. Asfalt ve kullanılan bir yol. Selçuklu Kuşadası arasındaki yol gibi. Burada güzel ve eski taş evler var.  Yürümek  için yine de güzel. İyi olmayan şu ki her yer yeni inşaatlarla dolu. Korkarım 4-5 yıl sonra oradaki bu güzellikten eser kalmayacak. Kotor’da sık sık Türkçe konuşan insanların sesini duyabilirsiniz. Türk kökenli Karadağ insanları değil Türkiye'den seyahat edenler onlar. Seyahatten döndükten sonra Kuşadası'na uğradığımızda Kuşadası'nın birçok mağazasının sahiplerinin artık işyerlerini açmak için Kotor’a gittiklerini de öğrendik. Kotor’un  çok ilginç ve sevimli kuşları var. İnsanları o kadar ruhsuz görünüyorlar ki bu kuşların sevimliliği şaşırtıyor sonra şunu düşünüyorum “duygusuzlukları sadece olumlu şeylere değil olumsuz şeylere de var ” yani kimse kuşları beslemiyor, korumuyor ama onları kovan da yok.” Yardıma ihtiyacı olan küçük bir sokak köpeğine yiyecek vermemizi anormal buluyorlar.  Ulchin’de sevdiğimiz kocaman bir sokak köpeği 2 saat kadar peşimizde dolaşıp otogara kadar gelmişti ve bize ısrarla kendini sevdirmeye çalışmıştı.  Kuşlar uçarak geliyor ve elinizde tutarak ona uzattığınız yiyecekleri elinizden alıyorlar, çok ama çok tatlılar. Bugüne kadar gördüğüm en tatlı kuşlar bunlar.  Dut yemeyi seven bir insansanız dutları da çok güzel. Dışarıdaki ağaçlardan kendiniz kopararak yerseniz tabii. Çünkü satıldığını çok ender gördüm. Tabii siz ağaçtan koparıp yerken size dilenciye bakar gibi tuhaf tuhaf  bakan insanlara da aldırmayacaksınız. Bu bakışa maruz kaldığımda dutunu yediğim ağaç hiç kimsenin bahçesinin ağacı değildi bunu da belirteyim.  Kotor’dan BAR şehrine gidelim dedik. Bar’ın büyük ve taşlarla dolu bir sahili var. Güzel de diyemiyorum çirkin de diyemiyorum ama o ülke için evlerin sıkışık sıkışık olmadığı , geniş bir alana yayılmış ferah bir yerleşim yeri. Gidin de görün diyebileceğim bir yeri yok ama gitmişken orayı da bir görün isterseniz.  Kotor ve Bar arası 6 euro civarı kadar ödeniyor ve 35 km kadar kısa yol iki saatten az sürmüyor bilginiz olsun. Dar virajlı ve sık sık tepelere tırmanan yollarda trafik de yoğun sayılır.  Kotor’a yurt dışından gelen büyük yolcu gemileri birdenbire insan sayısını 3000  kadar artırıyor, gemiler gidince de birden bire tenhalaşıyor.  Bar’dan Ulchin’e  gidiyoruz. Ulchin tarihi küçük bir kalesi olan ve deniz turizmi için gelen insanların olduğu bir yer. Türkiye'de orta büyüklükte bir AVM'nin bahçesi kadar küçük bir plaj var Ulchin’in içinde.  Kumları çok güzel olan plaj da gördüğümüz insanların çoğu yaşlılar.  Romatizmal hastalıkları olan insanlar buraya tedaviye gelmişler gibi. Podgorica’da otogarda tanıştığımız yaşlı çift bunu söylemişti zaten. Ulchin’de  kaleyi arkanıza alarak sahil boyunca yürürseniz bir iki dakika sonra önünüzdeki yokuşu da çıktığınızda sağa doğru giden yolu takip ederseniz, biraz sonra sahilden giden (yürüdüğünüz yol) yol sola yukarıya doğru dönecek, size sizin yolunuz bitmiş görünecek ama karşıya bakarsanız dağın içine doğru giren dar bir yürüyüş yolunu göreceksiniz. Bu yoldaki ormanlık alana açılmış küçük yürüme yolunda yürürken sağda aşağıda denizi, solda yukarıda ormanı görüyorsunuz. Bu yolu sevdik ama çok dikkat gerektiren bir tehlikesi var. Her yer yılan dolu, yolun eni bir metreden bile küçük olduğu için çalılıklar hemen ayağınızın bir karış uzağında olabiliyor ve buralarda da yılanlar olabiliyor. 1 -1,5 saat kadar yürüyerek Long Beach denen sahil şeridine ulaştık ve bu yolda hemen ayağımızın yakınında 5 yada 6 yılan gördük ve onlar 2 metreye yakın uzunluktaydı. Elimizde yürüyüş yapmak için doğadan bulmuş olduğumuz sopaları bizden daha ileriye doğru tutarak yol üzerindeki kaya parçalarına vura vura yürüdük.  Sopaların çıkardığı sesler hem yılanların uzaklaşmasını hem de bizim onları görmeden üzerlerine basmamızı önledi. Her iki taraf için de tehlikeli bir durum yaşamamızı engelledi yani. Yürürseniz mutlaka sopalarınızı bulun ve yere vurarak ses çıkararak gidin. Biz hemen ayağımızın yanında beş altı tane yılan gördük ama ayrıca çalılıkların, otların arasından onların çıkardığı sesleri 30-40 kez duyduk.  Long Beach tanınan bir yer . Türk insanı için bir önemi olmaz ama o ülke için önemli sayılır çünkü ülkenin kendisi Konya'nın 3'te biri kadar küçük bir ülke ve her yerde böyle sahil olmadığı için bu sahil şeridi o ülkeye bir nimet sayılır. Sanırım 2-3 kilometre vardı sahil. Long Beach’ten geriye normal yoldan yürüyerek döndük. “Bir toplu taşıma aracı var mı” diye sorduğumuz genç “yok” dedi. Biz yürüyerek dönerken yolda iki kez minibüsü gördük. İlginç ama insanlara “şuraya giden otobüs var mı” gibi bir soru sorduğunuzda hemen” taksiye binin” diyorlar. Ulchin’den tekrar Priştina’ ya dönme zamanımız geldi çünkü uçağımız Priştina’dan kalkacak. Yine aynı sorunu yaşadık. Otogar görevlisine iki ayrı günde tekrar tekrar sorduk. Priştina’ ya Ulchin’den Saat 16:00 da ve saat 18:00 de otobüs var dedi. Hatta bunu bize kağıda yazarak verdi.  Prizren'de otogardaki efendi otogar danışmanı Türk bize “Ulchin’den  Prizren’e sabah da otobüs var” demişti ama

bunu bir türlü Ulchin otogar görevlisinden doğrulatamadık.  Priştina’dan  Podgorica’ya gitmek gibi bilgi eksikliğini aynen yaşattılar bize. Biletimizi Saat 16:00 için aldık ama sabah da varmış bilet. Bunu da sonradan öğrendik. Üstelik “daha erken saatte var mı?”  diye defalarca sormamıza rağmen. Sanırım bizim ertesi gün için soracağımızı algıyamadılar ve sabah otobüsü gitmiş olduğu için ısrarla diğer saatleri yazdılar. Bunu düşünüp “yarın için soruyoruz” da dedik ama yine de anlatamadık. Hatta bizi anlayamadıkları için moralleri bozuldu. Yolculuk 7,5 saat sürdü. Arnavutluk sınırına girinceye kadar bu yolda çok yorucuydu. Çok çok virajlıydı. Yıllardan sonra ilk kez “araba tuttu”  dersek belki anlayabilirsiniz. 297 kilometreyi 7,5 saatte nasıl gidilir açıklayım. Buna neden olan şey sürekli dağlara inip çıkılması. Bundan dolayı hız yapılamıyor. Hiç değilse Karadağ bitince yol biraz daha güzeldi. Hatta yolun Arnavutluk  sınırları içindeki bölümü Karadağ yolları ile kıyaslanmayacak kadar iyiydi. Ayrıca bu yol Podgorica’ya gittiğimiz dağ yoluyla kıyaslanamayacak kadar iyiydi. Kosova'ya yaklaşırken yağmur başladı. Öyle böyle yağmur değil tam bir fırtına.  Havada şimşekler, gök gürültüleri var.  Sonunda Priştine otogarına ulaştık ve otogardaki küçük marketten 2 şemsiye aldık, yürüyerek Hostel’a gittik. Ertesi sabah da havaalanına giden otobüs yoktu. “Yürüyelim yoldan bineriz” dedik, yaklaşık 2 saat kadar yürüdük ve yanımızda bir otomobil durdu.  Ona bindik. 6 Euro'ya bizi Havaalanı yakınında bıraktı.  Otomobilde yol boyunca İbrahim Tatlıses'i dinliyordu.  Uçağa binip Türkiye'ye ulaşınca “tatilden geliyormuş gibi değil tatile gidiyormuşuz” mutluluğunu yaşadık. Dünyanın o kadar farklı yerlerini görmüş insanlarız ki hiç bu kadar beğenmediğimiz seyahatimiz olmadı. Bu arada çok sevimli bir adam tanıdık, size de tanıtayım.  Piriştina da otogar yakınında gezerken sevimli yaşlı bir adam bize otogarı sorduğunda otogar zaten yanımızdaydı. Biz de ona gösterdik. Yanımızda bir kaç adım yürüdü ve hemen yan tarafa çimenlerin üzerine eğilip oradan eline bir şey aldı. Sonra aldığı şeyi bize gösterdi ve altın buldum der gibi sevinçli bir davranış gösterdi. Hatta üzerindeki ayarı gösterir gibi bir şeyler yaptı ve o kolyeyi bize uzattı.  “Siz bana sigara alın, ben de bu  altını size vereyim,  satarsınız “ gibi bir şeyler ifade etmeye çalıştı. Zaten elindeki altın değildi. Ayrıca o altın olsa onu bir paket sigara karşılığı verecek biri de hiç değildi.  Israrla elindekini arkadaşımın avucuna vermeye çalışıyordu. Anladık ki bizi kandırmaya çalışıyor.  Hemen altınını ona geri verdik ve uzaklaştık. Bizi epey güldürdü. Bu ülkelerdeki en sevimli insanların başındaki bu amcacık bir dolandırıcı idi ama ikimiz de şunu itiraf ettik. Çok ama çok sevimliydi. O kadar sevimliydi ki anlatamam. Bize ilginç bir anı bıraktı .
Aşağıdaki km bilgilerinde bazen 5-10 km farklılıklar olabiliyor. Bazı araçların yolu farklı olabiliyor.
Kosova Priştinadan Karadağ Podgorica 320 km
Priştina’dan Prizren 84 km
Podgorica’dan Budva 64 km
Budva’dan Kotor 23 km
Kotor’dan Bar 61 km
Bar’dan Ulchin 27 km
Ulchin’den Kosova Priştina  297 km

                                  BU SEYAHATİN DAHA ÇOK FOTOLARI için linki tıklayınız.
                          https://www.facebook.com/seyyah.yollarda.52?fref=ts
                                                           
Ulchin'e Longbeach'den dönüşte kullandığımız normal yolun kenarından manzara.
                                  Kotor'da dağa antik kaleye çıkarken aşağıdaki fiyordun görüntüsü.