Tunus ve Fas seyahati ile ilgili
bilgiler...
Tunus’u ve Fas’ı bir defada ziyaret
etmek isteyenler için yardımcı olabilecek bilgiler. Bu bilgiler bizim gibi sırt
çantalı gezginlere uygun olup tur ve benzeri seyahat seçeneklerini tercih
edenler için uygun bilgiler değildir.Yanınıza çadır alıp kamp yapmayı düşünürseniz
çadırı taşıdığınızla kalırsınız hiç tavsiye etmem. Çünkü kamp
yok. Sadece Hammamet yakınındaki Bereket Sahilindekinin ( Barek see)dışında
kampinge rastlamadık. .Hammamet merkezdeki farklı isimde bir başka kamping
tabelasını takip ettik ama biz de bulamadık kimse de bilmiyordu. Belki
uzaklarda bir otelin bahçesidir. Barek see’deki kampingin adı Samara.
O kampta ikamet ederken gidip gelerek
gezebileceğiniz yerler ise yakındaki birkaç yerleşim yeriyle kısıtlı ve
onun dışındaki yerlerde kullanamayacağınız bir çadırı sürekli taşımak
zorunda kalırsınız. Kampın bulunduğu yerleşim yeri fena değil..Kampın
kendisi de .Ama bir tanecik kamp için çadır taşınırmı bilemiyorum. Çöldeki kampların da zaten
kendi çadırları var ya da sizi o kamplara ulaştıran tur şirketleri size
malzeme kiralayabilir.Kendi başınıza gidip çölde kalamazsınız. İçerilere
yürüyemezsiniz bunun için jeep ya da develer gerekiyor.Ya günübirlik gidip
sabahtan akşama kadar gezip dönmelisiniz ya da turlarla gidip çölde onların
sizi götüreceği kamplarda gecelemelisiniz. Biz daha önce
kampların haricinde çöllerde kaldık ama bunlar standard dışı
durumlardı. Bir keresinde Ürdün’ün Wadi Ram denen bölgesinde otostop
yaparken tanıştığımız
ve etrafı çevrili oldukça büyük bir alanda yaşayan koruma altındaki keçilerin
(oraks) bakıcılığını yapan
genç bir çocukla beraber turistlere açık olmayan ve kamplardan çok uzak
olan koruma bölgesine jeeple gidip orada gecelemiştik.Gece çölün kıyısındaki
kanyondan gelen rüzgar sesi adeta sabaha kadar konser vermişti bize ve muhteşemdi.
Çöllerde uyuyanlar bilir yıldızlar size o kadar yakındır ki sanki üzerinize
düşeceklermiş, elinizi uzatsanız tutacakmışsınız gibidirler. Yıldızlar
sadece tepenizde olmuyor sağınızda, solunuzda, yanınızda, arkanızda, önünüzde
heryerdeler. Sanki yürüyüp giderseniz yıldızların içinden geçmek zorunda
kalacakmışsınız gibi hissedersiniz kendinizi. Gündüz sizi yakıp kavuran sıcaktan
eser kalmamıştır ve ne kadar giyinirseniz giyinin titreyerek sabahı
edersiniz. Biz o sabah genç çocuğun keçilerden sağıp getirdiği ve çölde
sağdan soldan bulduğu bazı kuru otlarla ısıttığı sütü içip yanında
da evden getirdiği küçük kuru ekmekleri yemiştik. Bunları hiçbir karşılık
beklemeden yapmıştı. Bizde ona çölde gecelerken kullansın diye uyku
tulumlarımızı hediye etmiştik. O türkçe ve ingilizce bilmeyen köylü bir
gençti biz de arapça bilmiyorduk hala da aynıyız ama aradan yıllar geçmesine
rağmen hiçbir anlamı olmayan arapça-ingilizce-türkçe karışımı karmakarışık
bir dil ve kelimeleri kullanarak sms yoluyla haberleşiyoruz . En azından
birbirimizin iyi olduğunu öğreniyoruz. Tabi bunu örnek alarak herkese güvenmenizi
tavsiye etmeyiz. Özellikle Afrika kıtasında.
Tunus ve Fas’a dönersek..
Öncelikle Fas ve Tunus’u bazende Türkiye
ile kıyaslayarak kısaca tanıtmak istiyorum.Belki bu iki ülkeden birini
tercih edecek kişilere fikir verebilir.
(Baştan belirtmeliyim ki istisnalar her
zaman vardır ve bu bütün yazımda geçerlidir.Yaptığım tesbitler genele
aittir.)
-Genel olarak Tunus’un insanının kültür
düzeyi Fas’ın insanının kültür düzeyinden daha yüksek
-Tunus Fas’a göre daha temiz bir ülke.
-Tunus’un halkı genellikle beyaz tenli
insanlardan oluşuyor Fas’ın halkı
ise Arap ve Afrika ırklarının özelliğini
daha çok taşıyor.Kıyafetler konusunda da Fas ta yöresel kıyafet Tunustan
daha yaygın.
(Aslında her iki ülkenin Berberi denen asıl yerli halkı var ama
tabiki biz kim berberi kim değil anlayamıyoruz.)
-Tunus pek ilginç bir ülke değil. Fas çok
çok ilginç bir ülke.
-Her iki ülkede de fiyatlar Türkiye ye
yakın. Tunus biraz daha ucuz ama
yaşam standartları Fas tan daha yüksek. Fas biraz daha pahalı. Ama Fas’ın
pahalı olması yaşam standartlarının yüksek olması anlamına gelmiyor. Herşey
pahalı ama ülkede gelir düzeyi çok düşük. Dolayısıyla büyük bir
yoksulluk var.
-Her iki ülke de de Fransızca bilen çok
ama ingilizce bilen çok çok az.
-Tunus da güzel el sanatları var ama
Fas'takiler olağanüstü güzellikte.Fas sanatta da çok çok başarılı.
-Tunus’un insanı (esnafı dahil) size
yardımcı olmaya çalışıyor ama Fas’ta halktan (özellikle turizmin olduğu
yerlerde) bile size yardım etmek
istemeyen insanlar var (esnaftan hiç bahsetmiyorum) .Fas taki ilkel yaşamı
(ilginç olan o zaten) görmek için giden turistlere gıcık oluyorlar ama para
kazanmak için turistleri de istiyorlar.o nedenle bir adres sorunca cevap için
para istiyorlar ,merhaba deyince para istiyorlar.10 dakikalık bir yolda bile
sizden para isteyen 4-5 kişi görmeden geçemiyorsunuz.
-Türkiye’de de arasıra ender olarak
rastladığımız bali ve benzeri koklayan kişiler Fas ta çok fazla. Tunusda
bizdeki gibi. Bizde ancak büyük şehirlerde ve 3-5 kişi olarak görülen bu
manzara Fas’ta hemen hemen heryerde ve olağanüstü sayıda. Küçük köylerde
de şehirlerde de inanılmaz sayıdalar. Başka türlü maddelerin bağımlıları
olduğunu da düşündüğümüz çok
sayıda insan var..Pek çok insan yollarda sallana sallana yürüyor. Beden dili
evrenseldir .Aynı şeyi yüzlerce kez görünce bazı şeyleri az çok tahmin
edebiliyorsunuz. Alkol satışı çok denetim altında ve fiyatları oranın
gelir seviyesine göre çok yüksek olduğundan alkol kullanımı o kadar yaygın
değil. Ama madde bağımlılığı çok çok fazla.
-Her iki ülkede de gelir düzeyi düşük
insanlarının yediği şeyleri yiyebilirseniz herşey çok ucuz ama bu imkansız.
En önemli sorun lezzet değil temizlik. Fas bu konuda çok daha vahim bir
yer.Ortadoğuda da temizlik anlayışı bizim gibi değil ama en azından
sokaklarda idrar kokuları ve yıllanmış çöplerin oranı bu ülkelerle kıyaslanırsa
yok gibi birşey. Ama ne yazık ki oralarda da müslüman bölgeler değil
gayrimüslümlerin olduğu bölgeler daha temiz. Ama kirli yerleri de Fas'ın çok özel
biriki yerinin dışında heryerinden daha temizdi.
-Fas’ta çok fazla tatlı tüketiminden
ve beslenme yetersizliğinden kaynaklandığını
düşündüğümüz görme ve yürüme engellilerinin sayısı
çok fazla.Aşırı sıcak ve dondurucu soğuk rüzgarlı ikliminde belki
etkisi vardır.
-Tunus’da dükkanların içinde görülen
duvarlara montajlı ankesörlü telefonlardan para atarak konuşma
yapabiliyorsunuz. Yarım dinar uluslararası 5-10 saniye konuşturuyor.
Fas’ta yine aynı tür telefonlara 1
dirhem atarak 20 saniye kadar uluslararası konuşma yapılabiliyor tabi fazlası
için her iki ülkedede para atmaya devam gerekiyor. Fas’ta 20 dirhem’e cep telefonunuza takabileceğiniz
sim kart satılıyor ,ne kadar yüklemek istiyorsanız yüklettirebiliyorsunuz.
Türkiye’deki gibi kayıt vs. yok. Alıp takıyorsunuz ve kullanmaya başlıyorsunuz.
Yeniler Türkiye'den daha pahalı.ama Türkiyede ancak 2. ya da 3. el olarak satılan eski model telefonlar Fas’ta
çok ucuz. Casablanka’da tren istasyonunda Türk parasıyla 29 liraya denk
gelen hiç kullanılmamış telefon satılıyordu. İlk kez yurdışı seyahati
düşünenlere hatırlatmak isterim ..Yurtdışındayken Türkiye'ye ait bir
hattınızla arandığınızda da aradığınızda da siz ödeme yapıyorsunuz.
Arandığınızda yaptığınız ödeme aradığınızda yapılan ödemeden daha
düşük üçte biri kadar.Türkiyede Turkcellin hazır kartlar için yurtdışında
kullanılmak üzere internet bağlantı paketleri var ama bu iki ülke içinde
internet paketi yok. Diğer gsm şebekelerini bilmiyorum.
-Ortadoğu ülkelerinde adres sorduğunuz
insanlar yürüyerek 10 dakika uzaklıkta olan yol için hemen “taksiye
binin” diyorlardı .Bu iki ülkede öyle bir şey yok.Tunus da benzinin
litresi 2.10 dinar civarı.Yani ortadoğu gibi ucuz değil. Ondan olmalı yürüme
alışkanlığı daha fazla. Benzinin çeşitleri
yok tek tip benzin var, lpg’de görmedik.
-Cami minareleri bizdeki gibi yuvarlak değil
köşeli. Tunus’dakiler çok hoş ama Fas’taki devasa 2. Hasan camiinin
minaresini görünce gökdelen görmüş gibi oluyoruz ve yuvarlak minarelerin
daha güzel olduğuna karar veriyoruz.
-Ezan bizdekine hiç benzemiyor. Sanki
birine sesleniyormuşcasına çıkan bir sesle okunuyor hele Casablanka’daki
2.Hasan Camii’ndeki ezan sesini ilk duyduğumuzda bir aracın birine çarpmamak
için fren yaptığını sanıyoruz. Belki böyle okumak amacına uygun ama bize
bizdeki gibi güzel ve huzur verici gelmiyor.Tanıştığımız birisine bizde
ezan daha güzel okunuyor deyince ‘ezanı güzel okumak tasavvuftur o da günahtır
‘ diyor.
Seyahat konusuna gelince:
Tunus ve Fas seyahati için Tunus Hava
Yollarından
1-[İstanbul
(yeşilköy)- Tunus(kartaca)]
2-[Tunus (Kartaca) – Fas
(Kazablanka)]
3-[Fas (Kazablanka) –Tunus
(Kartaca)]
4-[Tunus (Kartaca)-İstanbul
(Yeşilköy)]
olarak 4 bilet alabilirsiniz. Bu bilet seri
halinde satılan bilet olup o biletlerin tek tek alınmasından çok düşük
fiyatlı. Biz 2 kişilik bilet için 2200 tl ödedik.(yukarıda yazılı
4 uçuş için). 2013 mayıs sonu
olduğundan fiyatlar daha artmamıştı..Tunus ve Fas arasında karayolu ile ulaşım
şu anda mümkün değil. Çünkü aradaki ülke olan Cezayir’in Fas ile kara
sınırı kapalı olup geçiş yok. Ayrıca Cezayir için vize gerekli. Tunus ve
Fas ise vizesiz ziyaret edilebilen ülkeler. Her ikisini de bir seyahatte görmenin
yolu uçak yolculuğundan geçiyor. İstanbuldan Tunus’a giden Tunus Air uçağının
saati 02:25 di.Tabi uçaktaki en ucuz tarifeyi seçmemizin ve bilet almaya gittiğimiz
günün ertesi günü uçmak istememizin sonucu olarak bu saatte uçtuk. Uçağımız
küçük bir Boeing ti ve uçakta personel hariç 5 yolcu vardık. Yani uçak
kiralamış gibi keyifliydik. Tunus Air toplam 4 seyahatimiz süresince ilkinde
4 saat ikincisinde 1 saat olmak üzere 2 kere rötar yapsa da tavsiye ederim. İstanbul
Nişantaşındaki ofislerinin görevlisi Türk bayan olmak üzere uçak
personeli de çok kibar ve iyi insanlar. Ücretsiz ikramları da çok hoş. Çok
lüks olmayabilir ama resmen doyurucu ikram.Ayrıca
çay kahve vs ikramları da var. Kahveleri de çok çok lezzetli.
Etten hoşlanmayanlar için sıkıntı var tabi ki heryerde olduğu gibi. Tunus Kartaca havaalnında rötar yaptıklarında bize verdikleri gecikme kartıyla havaalanında aldığımız normalde 24 dinar tutan 2 sandviç ve 2 meşrubat ikramları da güzeldi. Tunus ve Fas’ın Türkiye ile arasında 2 saat fark var. 2 saat 45 dakika kadar süren bir uçuş sonrası başkentteki Kartaca havalimanına iniyorsunuz.
Başkentin ve ülkenin adı aynı. O nedenle ülke için Tunus bu şehir için başkent Tunus kelimesini kullanacağım.Güzel ve küçük bu havalimanında sürekli kapalı bir “turizm information” ofisi görürseniz yanılmayın. Alt kata inin orada ortalarda 4-5 kişinin yanyana oturduğu bir masa göreceksiniz. Orası turizm ofisi. Pek harita ve benzeri şeyler bulma olanağı yok ama başkentin ve ülkenin ucretsiz haritasını bulma ihtimaliniz var. Havaalanı yeşilköyün otuzda biri desem abartmış olurmuyum bilmiyorum.Ama güzel bir mimarisi var. Çok sevimli. Karakteri olan bir yer yani beton yığını değil. Havaalanından şehre giden iki otobüs var ama çok seyrek geliyorlar ve bazen durmadan geçip gidiyorlar. Havaalanında sizi yönlendiren otobüs durağı tabelasına inanmayın tabelanın tersi yönde havaalanı bahçesinde ilerleyin merkeze giden otobüs durağını bulabilirsiniz. (havaalanı bahçesi içinde) Medina’ya gidiyormu derseniz sizi şehir merkezine ulaştıracak otobüsü bulursunuz ama beklemenizi tavsiye etmeyiz çünkü 3-4 saat beklemek zorunda kalabilirsiniz. Taksiler normal taksimetre açtıklarında yol 4,5 dinar ama gece geç saatte 10 dinarı az bulan taksiciler var. Biz farklı zamanlarda her iki fiyat ile de taksiye bindik birkaç kez yürüyerek de gittik ama yol çok uzak ve en önemlisi araç trafiği iyi değil yani yol yayalar için yapılmamış.Birde havaalanından çıkıp Tunis yazan tabeleyı takip ederseniz (yürümek için kullandığımız ve yayalara uygun olmayan otoban) önünüze çıkacak iki köprünün birincisinin üzerinden ikincisinin altından geçip biraz yürüdükten sonra bir demiryolunu görebilirsiniz. O demiryolunu sağa doğru takip ederseniz 5-6 dakika sonra içinde minik bir kulubenin bulunduğu bakımsız bir tren istasyonu göreceksiniz. O küçük kulubeden bilet alıp geldiğiniz yöne geri giden trene binerseniz merkeze gidebilirsiniz. Zaten oradan tek yöne tren gidiyor ama yinede “Medina?” sorusu işi garantiye alır.İndiğiniz yerde Habib Burgiba Bulvarını sorarsanız yürüyerek en fazla 10 dakika sonra bulvarda olursunuz.Daha sonra bahsini edeceğim leylak rengi çiçeklerle donanmış ağaçlarla dolu caddeyi takip edince yol Habib Burgiba bulvarına çıkıyor zaten.
Tunus da fransız mimarisiyle yapılmış binalar, eski arap mimarisiyle yapılmış binalar ve günümüzün karaktersiz binaları hepsinden biraz var.Merkezde bulvarlar fransız mimarisi ile yapılmış büyük ve hoş binalarla kaplı. Ama biraz bakımsızlar. Medinalardaki evler ise güvenlik amacıylamı rüzgardan korunmak içinmi yoksa güneşten korunmak içinmi bilemiyoruz çok sıkışık.Hiç güneş girmiyor içeriye. Pencereler küçük.yolları daracık. Ama hoş mekanlar.
Başkent Tunus’da kalacak yer konusunda
pek fazla seçenek yok. Aslında oteller var ama turizm amaçlı pek yok. (lüks
oteller hariç.)Yani bir iş
için o şehre gelen ya da çalışanların kaldığı ucuz oteller daha çoğunlukta.
Youth Hostel (25 rue saida Ajoula Tunis) seçeneklerden
birisi. Eski güzel bir bina. Binanın ortasında üzeri kapalı bir avlu var.
Avludan
açılan bir kapıdan kırmızı koltukları gördüğünüz minik bir araya kapı
açılıyor o aranında iki tarafında 2 metre kadar yükseklikte tahta
duvarlarla ayrılmış iki oda var.Tahta duvarın üzerinde 2 metrelik filan boşluk
var. Yani görsel olarak duvarlı gerçekte duvarsız. Oda filan dedik ama lüks bir çadır gibi.
Bu şekilde odalardan 2 koridorda ikişer adet olmak üzere toplam 4 tane var. Üst
katta da dormyler var sanırım.Dekor
vs güzel. İki kişilik odada iki kişi 35 dinara kahvaltı dahil kaldık.
Görüntü şahane
kullanım idare eder. En iyi tarafı hostelde kalanların belli bir kültür
seviyesine sahip olması. Buradaki dormy lerde yani müşterek odalarda bayanlar
ayrı erkekler ayrı odalarda kalıyor. Sanırım dormyler 4 er kişilik.
Dormilerde tek kişiden de 35 dinar alırlarken gördük. Buralarda hosteller
internetten rezervasyonla işlerini garantiye alıyorlar. Eğer boş yerleri
varsa kalacak kişilerin seçeneği olduğunu hissederlerse normal fiyat orda
kalmaya kararlı görürlerse de yüksek fiyat istiyorlar. Genellikle de
internetten rezervasyonla dolu oluyorlar. Önceden program yapmak size uygunsa
internetten rezervasyonunuzu yaptırmak size
kolaylık sağlayabilir. Ama aklınıza estiği zaman aklınıza eseni yapmak
istiyorsanız (bizim gibi) o zaman mecburen hostel dışı seçenekleri denemek
zorundasınız. Hostel da kahvaltı küçük bir paket tereyağ ,küçük bir paket
incir reçeli, küçük bir paket vanilyalı yoğurt, korkunç bayatlamış bir
kahve ve üzeri akşamdan kalma yemek lekeleriyle dolu ekmek parçalarından oluşuyor
.Ortadaki avlu oturmak için iyi. İnternet wifi var ,ücretsiz. Bir de şu var
ki ortadaki avluyu hostel dışı amaçlarla kiralıyorlar. Nişan ya da düğün
gibi. Hostel müşterilerinden de “akşam 7 den sonra gelin” diye talepte
bulunuyorlar .”Zaten gezip akşam gelirim, ne olacak” diyebiliyor insan ama
birşey var ki hiçbirşeye banzemiyor. Tuvaletler .Sayıları birkaç tane ve içinde
kıpırdanmayacak kadar küçük. Birde biraz daha büyük olanın (o da çok çok
küçük) olduğu tarafı gece kilitliyorlar. Küçüklük öyle böyle değil.Yer
yokluğundan tuvalet fırçası sifonun üzerinde duruyor.Kafanızın yanında
duvara montajlanmış, içinde kullanılmış ve dışarı taşmış tuvalet kağıtlarının
olduğu çöp kovası duruyor. Diğer tarafta uzun spiral saplı taharet musluğu
Kafayı korumaya çaılşırken sırt risk altında, sırtı korurken taharet
musluğunu kucağınızda ve kullanılmış kağıtları suratınızda
bulabilirsiniz. Hele uykulu giderseniz suratınıza yapışmış kullanılmış
bir tuvalet kağıdı garanti. Zaten herkes sürekli duşa giriyor. Sanırım
bahsettiğim kazalara uğruyorlar. Bir de komik tarafı şu ki tuvaletin kapısı
dışarı açılıyor ve içerdeki sürgü çalışmıyor. Bay bayan tuvalet ayrımı
yok. Bir bayan tuvaletden çıktığında karşısındaki pisuvarları kullanan
bir erkekle karşılaşabilir. Biz kaldığımız süre içinde başarısız
denemelerimizden sonra arayıp keşfettiğimiz bir avm nin tuvaletini kullandık.
Duşları idare eder. Bu arada umuma açık tuvalet Tunus’da da Fas’ta da
yok denecek kadar az. Kocaman şehirlerde bile belki 3 tane vardır. Ama
cafelerden ve restoranlardan tuvaletlerini kullanma ricasında bulunduğunuzda
girip kullanabiliyorsunuz oranın müşterisi
olmanıza gerek yok. Şehir merkezinde Habib Burgiba Bulvarı en popüler
yerlerden biri. Bulvarın bir ucunda Medina’nın başlangıcı var.Yani
hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlar ve evlerin olduğu tarihi
yerleşim yeri. Burayı çok fazla anlatmaya gerek yok.
Hediyeliklerin ve değişik sanatların üretildiği satışa sunulduğu hoş
bir yer.
Her durumda ziyaret edilecek yerlerin başında geliyor o yüzden
detaya gerek yok. Satılan el sanatı ürünlerinin içinde camaltı levhasını
alıp baktığımızda resim camda değil kağıda basılıp onunda cama yapıştırldıktan
sonra arkasının ziftle kaplanıp camaltı görüntüsü verildiğini
farkettik.Güzel bir taklitti. Tabi herşey böyle değil. Aslına uygun yapılmış
el sanatları da çok.Hostelda bu Medina’nın içinde. Habib Burgiba Bulvarında
geceleri ışıl ışıl parlayan saat kulesine arkanızı dönüp ilerlerseniz
ilerde bulvar daralıyor ve daralan yolda devam edince de karşınıza yanları
açık tarihi bir kapı kemeri çıkıyor. Oranın devamındaki dar sokağa girdiğinizde
Medina başlıyor. Hostel medinanın içinde sadece müslümanların ziyaretine
açık olan çok meşhur Zeytune camiinin
yakınında.
Medinanın başlangıcı olan yerde önünüz
medinanın girişine dönükken sağ taraftaki Medina otel de alternatiflerden
biri.Küçük kötü bir otel ama otel konaklama maksadı dışında kullanılmayan
bir yer. Kalınabilir. İki kişi 35 dinar, duş kullanımı ilave 2 dinardı. Odada kötü de olsa bir
lavabo vardı ve dezenfektan mendille musluğu ve lavaboyu silerek en azından
elimizi yıkayabileceğimiz bir yer elde etmiştik. Fotoğrafta
görüldüğü gibi tuvaleti dışarda ve
penceresi camsız ilkel bir tuvaletti ama kokmuyordu temizdi.
Bu önemli bir konu çünkü sırt çantalı turistlerin ucuz otel seçtikleri
için amacı farklı yerlere de rastlama ihtimali olabiliyor. Nitekim böyle bir
otele de rastladık. Sabahın 5 inde ayrılmamız gereken otelden gece 11 de ayrılıp
o geceyi de Kartaca havaalanında geçirdik.
İki kişi için 12 dinar ödediğimiz
otel sabahtan akşama kadar eşyalarımızı bıraktığımız emanetçi oldu
ama hava kararınca bu özelliğini de yitirdi.Camları kırık, pencereleri açık,
tuvaleti berbat otelde sadece eşyalarımız bekledi bir de otelde gezen küçük
kediyi sevdik.
Gece aşağıdan gelmeye
başlayan sesler ileri saatlerde ne
tür sesler duyabileceğimiz konusunda net bilgiler verdi. Medina otele gelince. Bu arada yanınızda taşıyacağınız herşeyi inceden
inceye hesaplamanızı öneririm. Diş fırçanızın bile sapını kesin. Ayrıca
havlu taşımayın fazladan bir penye tişört alın gerekirse havlu yapın
gerekirse tişört olarak kullanın ama mutlaka kendi çarşafınızı ve uyku
tulumunuzu götürün. Hatta çarşafınızı katlarken alta gelen yüzünü diğer
tarafla karıştırmamaya dikkat ediniz ki uyurken biraz rahat edin. Bu arada
biz Tunus Air’in uçakta üzerimize almamız için dağıttığı leylak
renkli polar örtüleri hafif ve sıcak tutmasından dolayı çok beğenmiş
etikelerindeki yıkanmaz işareti onların tek kullanımlık olabileceğini düşündürmüş
ve uçak kabin görevlisinden onları alıp alamayacağımızı sormuştuk ,görevli
de alabileceğimizi söylemişti. Bu polarlar o kadar çok işimize yarıyorki
anlatılamaz. Beslenme konusunda çok sıkıntılar çekiyoruz. Bir
AVM de ısmarladığımız vegetarian pizza etlerle dolu geliyor. Fransızca
bilmelerine rağmen vejetaryenliği neden anlamıyorlar ya da bilmiyorlarsa niye
yazıyorlar anlaşılmaz birşey. Bir başka pizza maceramızda yine vejetaryen
pizza istiyoruz son anda farkediyoruz ki içeriğinde ton balığı yazıyor
hemen vazgeçip margarita pizza istiyoruz .Her iki ülkede de marketlerde satılan
ambalajlı ürünler ve pet şişeyle aldığımız içme suyuyla yıkadığımız
meyvelerle beslenmemizi sürdürüyoruz.. Bu arada bana sorarsanız dişlerinizi
de pet şişelerdeki içme suları ile fırçalamayı ihmal etmeyiniz. Balık
konservesi sevenler için her iki ülkede ucuz ve kaliteli konserveler var. Başkent
Tunusda bizi en çok şaşırtan şeylerden birisi leylak rengi çiçekleri olan
ağaçlarla kaplı bir bulvarındaki idrar kokusuydu. Koku insanı kusturacak
kadar çok. Bir keresinde sabah 6 gibi erken bir saatte o bulvardan geçmek
zorunda kaldık, koku çok daha yoğun hissediliyordu o saatte.
Bir başka yerdede o ağaçlardan gördük ve aynı kokuyu aldık.Ağacın
güzelliği ve kokunun verdiği rahatsızlık insanı şaşkına çeviriyor. Suçlunun
ağaç olup olmadığı konusunda tereddüt geçirdik ama o ağacın olmadığı
yerlerde de kokular vardı. İnsanların tuvalet için dışarıları kullanması
korkunç birşey ama şehirlerde umumi tuvaletlerin 2 ya da 3 ü geçmemesi ve
gariban halkında turistler gibi kafeteryalara tuvaletlerini kullanma talebinde
bulunması mümkün olmadığından (herkese izin verirlerse masrafı nasıl karşılayacaklar)
kaçınılmaz bir durum. Tunus’un istisnalar dışında efendi insanları daha
ağırlıkta. Size birşey satmak için bunaltanı çıksa da almasanız bile
arkanızdan saygısız bir davranışta bulunmuyorlar. Bir adres sorduğunuzda
size yardımcı olmaya çalışıyorlar. İnsanlara baktığınızda araplara
benzeyenlerin sayısı az. İnsanların beyaz tenli hatta sarışın olanları
çok. Hani neredeyse büyük bölümü Türk kökenli diyesi geliyor insanın.
Ülkede çok küçük gariban kedi yavruları var.
.Özellikle yoksul yerlerde hayvanlara hiç yardım yok. Sebebinin kendilerinin de aç olmasından
olduğunu düşünüyoruz çünkü çöplerinde kediler yiyecek hiçbir şey
bulamıyor. Yani insanlar ellerindeki herşeyi son lokmasına kadar yiyorlar.
Bir de trenlerde, otobüslerde daha yaşlı veya muhtaç durumdaki insanlara
kalkıp yer vermiyorlar.Türkiye’de de böyle davranışlara rastladığımız
oluyor ama aksini yapan çok daha fazla. Ama orada neredeyse hiçkimse yapmıyor
bunu. Hatta gençler bizim bacağından rahatsızlığı olan yaşlı bir adamın
oturması için boşalttığımız koltuğu bile kapışıyorlar. Tunusta
turistleri rahatsız etmiyorlar. Kesinlikle dokunmuyorlar. Elle taciz yok. Araç
içindeki bir kadının boynundaki kolyenin aracın camından içeri uzanan bir
genç tarafından kaptı kaçtı edilmesi
gibi olaylara rastladık ama turistlere pek yaklaşmıyorlar. Belki de turistlere
karşı suçların cezası çok yüksektir. Burgiba bulvarındaki resmi bir
binanın önündeki küçük alanı kullanan askerlerin etrafını iri rulolar
halinde jiletli tellerle tamamiyle kaplamışlar. Arada hiçbir önlem yok
insanlar tellerin yanından gelip geçiyor. Kazara elinizin çarpması ya da
birinin çarpıp sizi jiletli tellere doğru itmesi seyahatinizi bitirmenize
sebep olabilir. Gerçekten çok ama çok tehlikeli. Fotoğrafını alamadık
çünkü resmi hiçbir yerin fotoğrafını çektirmiyorlar. Ortadoğuda Suriye
ve Ürdün de çok sık rastladığımız lider fotoğrafları burada da
Fas’ta da yok. Suriye ve Ürdünde binaların üzerinde heryerde liderlerin
neredeyse binaların cephelerini kaplayacak kadar devasa fotoğrafları vardı.
İşyerlerinin içinde de duvarlarda hep lider fotoğrafları vardı. Ama bu iki
ülkede pek rastlanılan bir durum değil. Bu arada Başkent Tunis de Medinanın
sonundaki hastanenin yanına çadır kurup hükümeti protesto eden insanlara
rastladık. Etrafa astıkları fotoğraflardakilerin kim olduğunu sorduğumuzda
“şehitler” diye cevap verdiler. Bazı araçların plakalarında Avrupa
birliğinin işareti ve avrupa birliği ülkelerinin plaka kodları kendi
plakalarının üzerine montajlanmış.
Habib Burgiba Bulvarı heryere kolay ulaşımınızı
sağlayacak yer..Bulvarda arkanızı medinaya doğru dönerek yaklaşık 20
dakika yürürseniz sağda bir tren istasyonu göreceksiniz. İstasyonun adı Tunis
Marin .Bu istasyon Kartacaya giden trenin kalktığı istasyon. La
Marsa trenin son istasyonu. Bu trene binince 7-8 istasyon sonra Kartaca’nın
istasyonları başlıyor. Hangi istasyonda inerseniz inin hattın bilet fiyatı
sabit. Sadece 1. ve 2. sınıf fiyatı farklı onunda bir önemi yok. Ayrıca bu
iki sınıf arasında hiçbir fark yok. 2 kişi 1.38 dinar. Kartaca’nın 5 ayrı istasyonu var. Bu 5 istasyonun tümünün adında Kartaca
kelimesi var ama Kartaca’yı ziyaret için
son istasyon olan Kartaca Hannibal durağı en uygun olanı. Zaten
istemeseniz de burada iniyorsunuz çünkü onarım sebebiyle mi yoksa başka
sebepten mi bilemiyoruz herkes bu durakta indirilip otobüslere bindiriliyor.
Kartacadan daha ilerdeki yerlere gidenler (Sonraki 3-4 durağı) ücretsiz
otobüsle gidiyorlar. Biz otobüsün
kalabalığını göze alamayıp indiğimiz yerden sahil tarafına değil tersi
tarafa yürüyerek araç yoluna çıkıyoruz .Kartacayı daha önce de gezdiğimiz
için Marsa'ya gidiyoruz. Marsa’ya da yürüyerek
gidiyoruz. Yol yürümek için güzel ama Türkiye’den gidince karşınıza
çıkan plaj sizi hayal kırıklığına uğratıyor. Türkiyenin en sıradan
plajlarına benziyor. Sahilinde gezen deve hariç.
Burada plajlarda şortlu ve şortlarının içinde
mayoları olan bayanlara rastlıyorsunuz ama mayosuyla duran çok çok ender.
Genellikle denizlerde erkekler var onlarda da gençler ağırlıkta. Kartacaya dönecek
olursak Kartaca son durağına kadar kadar geldiğiniz tren
yolunun iki tarafındaki alanda da Kartaca harabeleri var. Tren yolunun sahil
tarafında da aksi yönünde de. Bir de sahil tarafında
çok resmi bina var. Yani hemen bir asker “fotoğraf çekmeyin” diye
karşınıza çıkıveriyor. Başka ülkelerin büyükelçilikleri vs gibi
biryerler var bu
bölgede. Bazı lüks evlerde. Sahilin ters yönünde tarlaların arasından yürüyerek araç yoluna
çıkıp önünüzü Başkent Tunis’e doğru dönerseniz karşıda küçük
bir tepede güzel bir cami göreceksiniz.
Camiye dogru yürürken önce
harabelerin yanından geçiyorsunuz.
İsterseniz içindende geçebilirsiniz. Çünkü
duvarsız ve ücretsiz. Camiyi geçip devam ederseniz ilerde yol ikiye ayrılıyor
soldaki yol Kartaca’nın devamı. İlerde tepede görünen katedrale ulaşırsanız
Kartaca Müzesine ulaşmış olursunuz.
Müzenin girişi 10 dinar civarındaydı.Sahil
tarafında da ücretli ve ücretsiz gezilebilen tarihi kalıntılar var. Kartaca
geniş bir alana yayılmış yeşil ve temiz bir bölge. Tarihi alanlar farklı
farklı yerlerde aralarda yeni
binalar da var. Etraf renkli bitkilerle kaplı.
Müze bilgileri heryerden edinilebildiği için pek yer ayırmayacağım.
Başkent Tunusta ihtiyaç duyacağınız ikinci tren istasyonunun adı Barcelona.
İstasyonda sefer saatlerini gösteren listeleri bulabilirsiniz. İstasyonun içinde
danışmadan bazı ihtiyacınız olan bilgileri de alabilirsiniz. İstasyonun
turizm danışmasındaki kibar bayan ellerinde harita kalmadığından bize
kendine ait olan haritayı çantasından çıkarıp vermişti. Bu tren
istasyonunu bulmanın en kolay yolu Habib Burgiba bulvarında Barcelona Tren
Station diye sormak. Fransızca biliyorsanız sorun yok ama ingilizce bilen
insan sayısı çok az. Neredeyse
yok gibi. İstasyon bulvara çok yakın rahatlıkla yürüyebilirsiniz.Yürürken
bazen yol kenarında seyyar satıcılar araçlarda giysi vesaire satıyorlar
sanki pazar yeri gibi bir yerler de var .Bu istasyon şehirlerarası seyahatler
için gereken istasyon. Tunusta hemen hemen heryere tren var. Barcelona
istasyonundaki tuvalette klozetlerin plastik bölümü yok. Su sistemi de dışarda
sallanan taharet hortumu .Bu hortumlar hiç hoş şeyler değil. Bu ilkel tasarımdan
ne yazık ki Konya Mevlana Müzesi ziyarteçileri için açılmış yeni
tuvaletlerde de gördük. Yani bizdeki gibi klozetlerin su sistemi yok.Bu
istasyondaki tuvaletler temiz sayılır. Fiyatı 0.20 dinar. Ama bazı yerlerde
tuvalet temizde görünse ayak bastığınız yerler taharet için kullanılıp
sonra yere bırakılmış spiral hortumlardan akan sularla kaplanmış oluyor.
Tren istasyonları ve havaalanları tuvaletleri gibi bakımlı yerlerden
bahsediyorum. O spiral hortumun ucuna sıçrama ihtimali olan şeyleri düşünürseniz
o ıslaklık insanı tedirgin ediyor. Fas’taki tuvaletler de bu spiral taharet
hortumu da yok. Bizde her tuvalette”yabancı madde atmayın ,kağıt atmayın,
çöpleri kullanın” diye uyarılara rastlıyorsunuz ya özellikle Fas’ta
tam tersi. İçerde çöp kovası da yok su da yok.Yani temizlik
için kullanacağınız kağıt tuvalete atılıyor. Neredeyse 1 rulo kağıt
atsanız o tuvaletleri tıkayamazsanız. Sifonları girdap gibi çalışıyor.
Çıkıp dışarda elinizi yıkamanız için lavabolarda elbette sular var.
Elbette kendinize göre olabildiğince daha temiz ve daha sağlıklı bir temizlik yöntemini
geliştirebilirsiniz. Tunus’ta da Fas’ta da bizim için normal olmayan bir
tuvalet hizmeti var. Özellikle havaalanları,tren istasyonları, AVM ler gibi
yerlerde erkekler minik minik pisuvarlarda tuvalet ihtiyacını giderirlerken
temizlikçi kadınlar arkalarında yanlarında yerleri paspaslayıp geziyorlar.
Başkent Tunus’dan Hammamete gitmek için Big Bou Ragba ( söylenirken sadece RAGBA
deniyor) da inip başka bir trene biniliyor .Ragba bir yerleşim yeri ama
istasyon olması dışında bir özelliği yok.Barcelona’dan aldığımız 1.sınıf
2 adet Hammamet bileti 12 Dinar. Güneyde çölün başlangıcındaki tuz gölünün
olduğu Tozeur’e giden trende bu yolu kullanıyor .Ragbada inmeyip güneye doğru
inerseniz yaklaşık 11-12 saat süren bir yolculuk sonrasında Tuzerde
oluyorsunuz. Tuzer ziyaret edilmesi gereken bir şehir..Ragba ülkenin güneyine
doğru inen bu hattan Hammamet ve Nebul tarafına gidenlerin aktarma yapabilması
için kullanılan bir istasyon. 1 saat 10 dakika sonra Başkentten Ragba’ya
ulaşılıyor.. Bu istasyonda inip Hammamet trenine binilip 10 dakika süren
yolculuktan sonra da Hammamete ulaşılıyor. Bu seyahatte Hammamet için ayrıca
bilet alınmıyor.Ragba'ya kadar geldiğimiz trenle Ragba'dan Hammamete giden
tren çok farklı.Hammametinki yeni,lüks .Dikkatli bakınca ya bu yıl ya da geçen
yılın sonunda kullanılmaya başlanmış olduğunu belirten tarihler gördük.
Bu arada her iki ülkede de trenler ve otobüsler tam zamanında
hareket etmiyor hatta saati gelmesine rağmen tren ortalarda olmuyor ama siz nasılsa
hareket etmiyor diye gevşek davranmayın trenler hemen birdenbire istasyondan
ayrılıveriyorlar. Yani her an tetikte olmalısınız.Ayrıca trenlerde 1. sınıf
ve 2. sınıf arasındaki ayrımı pek anlayamıyorsunuz. Fiyat farkı oraya göre
yüksek ama 1. sınıflar 6 kişilik kabinlerden diğerleri ise vagonlardan oluşmakla
birlikte koltuk ya da başka konularda 1. sınıfın hiçbir üstünlüğü yok.
“2. sınıfta yer kapışmak gerekiyor 1.sınıfın farkı bu olsa gerek”
diye düşündük ama 1. sınıfta da yer kapışıyorlar hatta ayakta kalanlar
oluyor. Kartaca'ya giden şehirçin trende de 1.sınıf 2.sınıf farkı
var.Fotoğraf 1. sınıfın klimasının fotoğrafıdır.
Hammamet teki istasyonda inince 15-20 dakika yürüyerek merkeze ulaşabilirsiniz.
Hammamet ile Başkent Tunis arasında otobüs
seferleride var. Hammamet Tunustaki en temiz yerlerden biri. Özellikle
beyaz boyalı evleri üzerinde mavi pencereleri hoş görünüyor.Duvarların üzerindeki
küçük çini yağmur kanalları çok hoş.Fatma Ana eli
diye bilinen formda yapılmış metal kapı tokmakları olan tipik arap
mimarisinin kubbelerinin form olarak alındığı metal kapıları da çok güzel.
Sanki binbir gece masallarından çıkmış gibi. Sadece Hammamette rastladığımız
mezar taşları da çok ilginç. Yüksek olmayan mezarlar çinilerle süslü ve
açık Kuran-ı Kerim görünümünde mermer mezar taşının üzerinde rahmetli
ile ilgili bilgiler var. Gece buralarda hayat erkenden bitiyor gündüz
ise geç başlıyor. Ragba’dan Hammamete yürüyerek gitmek isterseniz
2 saatte ulaşabilirsiniz. Biz yürürken soğuk bir hava ara sıra serpiştiren
yağmur vardı. Yol boyunca sanayi dükkanları,tamirciler vb yerler var ayrıca
yol boyunca sıralanmış onlarca dut ağaçları var ki dutlarının lezzeti de
olağanüstü..
Kasapların yakınından geçerken biraz ürkünç çünkü
etlerinin tazeliğini anlatmak için kestikleri hayvanın kanlı kafasını
sallandırmak gibi bir gelenekleri var.
Hammamette kaldığımız otelin adı
Belle Vue
.Eski kalenin yani
(Kasba'nın) etrafında dolaşırsanız yakınındaki
mezarlığı bulabilirsiniz. Mezarlığı geçip sahil boyunca yürürseniz
(deniz sağınızda kalacak
şekilde) bir okul göreceksiniz onu da biraz geçerseniz oteli görebilirsiniz.
İki kişi 35 Dinara anlaştık.İyi bir oda. Oteli yaşlı bir fransız kadın
işletiyordu. Otelde bizden başka pek kalan yok. 4-5 katlı bu otelin en üst
katında kaldık.
Otel Akdeniz kıyısında manzarası güzel. Oda
büyük .Odada bir tek kişilik bir da çift kişilik yatak var.Odaya ait güzel
bir banyosu, lavabosu, tuvaleti var. Kahvaltı dahil
anlaştık ama kahvaltıda gelegele hindistan cevizli yoğurt (çok çok tatlı),
ayva reçeli, kruvasan (anasonlu ve tatlı), son derece acı kahve, yanında
pipeti ile süt,tereyağı geldi. Neredeyse hiçbirini yiyemedik.
Yanımızdaki
birgün öncesinden kalan iki şeftaliyi yedik. Arap coğrafyasında tatlıya çok
düşkünlük bilinen bir şeydir ama Afrikaya doğru gittikçe şekerin kullanım
miktarı anormal derecede artmakta. Şerbetler akmayan şeylere tatlı ya da şekerli
demiyorlar. Şekersizmi diye sorduğunuz bir şey çok çok bayıltacak kadar
tatlı değilse size şekersiz diyorlar. İçinde şeker ya da tuzun yoğun
olmadığı birşey yok gibi. O kadarki boğazınızı tahriş ediyor. Alkol satışı
çok az ve izinli yerlerde yapılıyor ve o yerlerde belli bir saatte kapanıyor
ama alkol kullanımı çok fazla. Saat onu geçmeye başlayınca ortalık alkollü
gençlerle doluyor ama kimseyi rahatsız etmiyorlar kendi aralarında taşkınlık
yapıp eğleniyorlar. Oteller alkolun en kullanıldığı yerler gibi.Mesela
kaldığımız otelde bizden başka belki 3-4 kişi vardı ama otelin alt katında
hergece neredeyse 100 kişi alkol alıyordu.
Yani otellerin kafeteryalarında
serbest olduğundan oteller alkol almak isteyenlerle tıkabasa doluyor. O
insanların içtikleri sigara kokusundan 5. kattaki odada genzimiz yanıyor ve
balkon kapısını açarak uyumak zorunda kalıyoruz.
Kafeteryasındaki sigaranın serbest olduğu yer ile yasak olduğu yeri ayıran
duvar çok komik.
Tunusun peynirleri, kaysıları çok lezzetli. Hammamet de otobüslere
arkadan biniliyor.
Binerken otobüsün arkasında oturan görevli sizden parayı
alıp karşılığında biletinizi veriyor. Biletteki yazan tutarla size verilen
para üstünü kıyaslayabilirsiniz ama biz otobüslerde hiçbir numara görmedik
ama hammamette bir markette kasiyer kadının bir kez oyununa geldik ikincisinde
yutmadık. Kadın kasiyerin bize verdiği para üzerini elimizdeki bozuklarla
karıştırdık. Kasiyer vermeden önce elimizde başka bozuk paralarda olmasına
rağmen toplam bozuk parayı saydığımızda kasiyerin vermesi gerekenden daha
az para olduğunu gördük . Kasada konuşma numaraları yaptığı için zaten
bizi şüphelendirmişti ama paraları karıştırdığımız için ispat
edemedik. Çok önemli bir miktar değildi ama önemsizde değildi. Aynı
numaraya biri Sousse’de olmak üzere birkaç markette daha rastladık. Zaten
Tunustada Fastada marketler çok şaşırtıyor. Neredeyse her koridorun başında
ve kasaların yanında dikilip bakan görevliler var. Birşeyi çalma
faaliyetindeymiş gibi pek kimseyi görmedik.Zaten bu iki ülkede de marketler sıradan
halktan insanların değil gelir düzeyi daha yüksek insanların gittiği
yerler. Mesela Tunus da başkentte Carrefour magazası var alışveriş
yapabileceğiniz. Bir de Habib Burgiba Bulvarındaki saat kulesinden Medinaya doğru
3-5 dakika yürürseniz sağ taraftaki bir arka sokakta "central park " adında bir avm var alışveriş için ihtiyaç
duyabilirsiniz.Üst katında mağazalar ve kafeterya bölümüde var.Oradaki bir
mağazada galatasaray , beşiktaş,fenerbahçe ile ilgili birşeyler vardı.
Hammamet’e
gittiğiniz zaman göreceksiniz hoş mimarisi olan tarihi evleri ve eski kale içindeki
evlerle, hediyelik eşya satan küçük dükkanları ile
sevimli bi yer. Tercih edilme sebeplerinden sayılan sahil ise Türkiye deki
Akdeniz sahillerini bilen biri için son derece yetersiz.. Hammamette tanesi 3,5
dinardan 2 pizza sipariş ediyoruz yarısını ancak
yiyoruz. Fena sayılmaz.
Hammamet'in yakınındaki Nebulu görmek
isterseniz Hammametten otobüsle gidebilirsiniz. Bilet fiyatı 1 kişi
0.78 dinar. Şehirin merkezinde bu bizdeki belediye otobüslerine
benzeyen otobüsleri görebilirsiniz. Bizim körüklü otobüslerin
çok daha uzunları.
Hammamet ile Nebul arasında tren de var. Eğer treni tercih ederseniz iki kişi 1.10
dinar. Nebul hediyelik eşya almak uygun bir yer.Özellikle
ülkenin çini ve seramik merkezi.
1Dinara bile gerçek deri parçalarından yapılmış
minik cüzdanlar var. Çiniler ve benzeri hediyeliklerle dolu. Sevdiniz mi
derseniz hayır ve hayır. Sebebine gelince palmiyeye tırmanmış yaramaz bir
kedinin fotoğrafını çektiğimizi zannederken o garibanın kuyruğu yeni kopmuş ve kaçıp çıktığı
palmiyeden inmeye çalışıp bunu başaramayan ve bizden açık açık yardım
isteyen bir kedi olduğunu anlayıp ve de onun için hiçbirşey yapamamak.
"Niye itfaiye çağırmadınız"
diyecek kadar saf insanlar çıkabilir ama orada kalan bir insan bile olsa
itfaiye çağıramazsınız buralarda. En huzursuzluk veren şey ise kediden 2-3
dakika önce gördüğümüz yanında 2 pitbulla gezen gençti.İçimizden bir
ses nedense bu kediye o pitbulların saldırtıldığını söyledi ama kimsenin
günahını almayalım.3-5 dakika ilerde gençlerin denizden çıkarıp ağacın
dibine bıraktıkları kediye de birşey yapamadık.O korkunç rüzgarda tirtir
titreyen ve yaralar içindeki kediyi kurulamak için hiçbirşeyimiz yoktu ayrıca
oralarda sorunu olan ve aç o kadar çok kedi var ki yetişmek mümkün değil.
O garibanlar iseöyle şaşırtıcı bir biçimde sizden yardım istiyorlarki
inanamazsınız.Miyavlaya miyavlaya üzerinize geliyorlar.Üzerinize çıkmaya
çalışıyorlar kuru ekmek bile atsanız küçücük yavrular bile yemeye çalışıyorlar.Fasta
da Tunustada gerek kediler gerek çocuklar birbirine çok benziyor.Çok ama çok
sevimliler ve sevilmek istiyorlar. İnsanın içini sızlatıyorlar. Enteresan
bir biçimde sahipsiz köpeklere hemen hemen hiç rastlamıyoruz. Onlar bu bakımsızlığa
daha dirençsiz galiba. Ortadoğuda
gezerken hep arapça müzikler duyardık.Lübnanda da Suriyedede Ürdündede...
Ama buralarda bir iki defa ancak duyduk. Ortadoğudan farklı olarak bir
de buralarda
herşeyin üzerinde fiyat yazıyor. Hem Fas'ta hem Tunus ta "muhteşem yüzyıl
"rüzgarı esiyor.Bu dizi çok ama çok beğeniliyor.
Sousseye gitmek için (Bereket Sahili ama
Barek si şeklinde telaffuz etmelisiniz)Barek si’ye geldik. Hamametteki belediye otobüslerinin kalktığı yerden Barek
si’ye giden otobüse biniyoruz. İki kişi için 1.60 Dinar ödüyoruz. Barek
si’de otobüsten inip çok yakından kalkan Sousse minibüslerine biniliyor.
İki kişi için 5.40 dinar veriyoruz. Sanırım tren alternatifi de vardı ama biz Hammamette tren istasyonuna kadar
gitmek
istemediğimiz için Hammamet merkezden otobüse binip Barek see üzerinden
gitmeyi tercih ediyoruz. Önümüzdeki dolmuş şoförünün koltuğunun arkasında
(bizim ayak dibimizde) duran sopa biraz memleketimizi hatırlattı.
Yollarda elektrik direklerinin üzerinde leylek yuvaları
var içinde de leylekler. Çok güzel görünüyorlar.Yollardaki mandalina ve üzüm
bahçelerinin duvarları kaktüslerden oluşuyor.Yol yaklaşık 1 saat sürüyor.İndikten
sonra garajdan merkeze doğru yürürseniz 15-20 dakika sonra Arkeoloji müzesi
önünüze çıkacaktır.
Polis otoları farları dahil tel kafeslerle örülmüş.
Kaliteli
deri bir terlik 19.500 dinar vinleks terlik 22.500. Kasiyer numarasıyla burada
da karşılaştık ama yutmadık dönüp paramızın üstünü eksik verdiniz
diyerek eksik olanı aldık.Bu iki ülkede de şişman insan pek yok.İki arap
gencini yaşları gençlerin 3 katı kadar olan iki şişman avrupalı turist
kadınla sarılmış yürüken gördük
Birkaçkez
Türkiye’de güney
sahillerindede gördüğümüz manzarayı hatırlattı.Deniz kenarında "gangnam
styl" müziği duyulan 5-6 tane korsan gemisi var.
Turistler için turlar yapıyorlar
neredeyse baktığınızdan para isteyecekler. Ön tarafta bazı yabani kuşlar
ayaklarından bağlı geziyorlar. Kafanızı çevirdiğinizi gören kuş
sahipleri hemen fotoğraf çektirin diye koşuyorlar.Yani fotoğraf çektireceksiniz
ve onlara para ödeyeceksiniz. Siz siz olun kimsenin kuşunu sevmeyin.
Medina’sında yani tarihi, eski yerleşim yerindeki hediyelik eşya dükkanlarında
size yapışmayı düşünüyorlar ama bitli turist statüsünde görüp bunlar
nasılsa almaz diye ısrar etmiyorlar.Herhalde bazıları bunlarda para olmaz
diye düşünüyor bazıları da bunlar sırt çantasıyla geziyor hediyelik eşya
taşımazlar diye düşünüyor.Tabi bize kocaman kilimi satmaya çalışan bir istisna da
vardı.Cuma günü medinanın anayollarındaki işyerleri açık ama ara
sokaklardakiler kapalı. Yemek için aldığımız şeylerin yarısından çoğunu
ya şekerinden ya tuzundan dolayı yiyemiyoruz, çöpe atıyoruz. Sousse’de
plajlarda yine bir iki bayan ancak var. Bu ziyaretler henüz deniz turizminin başlamadığı
dönemler ama plajda mayolarının üzerinde şortla oturanlar olduğunu göre
denizden çıktıktan sonra mayoyla ya da bikiniyle durmuyorlar demektir.
Sousse’de de medina ilginç bir yer.
Birde yol kenarlarında ilginç ağaçlar
var.Ağaçlar kare biçiminde budanmış ve kareler birbirine değiyor.Yolda yürürken
upuzun dikdörtgen prizma oluşturmuş dalların ve yaprakların altından yürüyorsunuz.
Dönüşte şehir dışında mahallelerden yürüken köy otobüslerinin garajı
olmalı bir garaj görüyoruz. Tuvaleti korkunç derecede kirli kullanamıyoruz..İkinci
el giysilerin vesairelerin satıldığı bir bölgeden geçip araya araya dolmuş
garajını buluyoruz. Yolda yüksek yüksek duvarlarların üzerine konmuş kırık
camların çokluğu ilgimizi çekiyor.Aslında koyu yeşil ya da mavi cam kırıklarıyla
yapılmış olanları çok da hoş görünüyor.
Sousse’deki dolmuş duraklarından bu
defa 4.50 Dinar ödeyerek Barek see ye gidiyoruz. Oradan da Hammamete.
Hammametle Başkent Tunis arasında bu defa
otobüs yolculuğunu tercih ediyoruz.Otobüs yine diğer otobüslerle aynı
yerden kalkıyor. Fakat belediye otobüsleri olmayıp bildiğimiz yolcu otobüsleri
ve daha konforlu.Bilet yine içerden alınıyor.Bir kişi 4.20 dinar. Tren kişibaşı
5.90 dı. .9.30 da bindiğimiz otobüs barek see yede uğruyor.10:30 da Başkent
Tunus'a ulaşıyor.Taksiciler heryerdeki gibi yabancıları kandırma peşinde.
Taksici otobüs istasyonundan merkeze 5 dinara götürebileceğini yolun 5 kmden
fazla olduğunu söylüyor. Biz yürürüz deyip ayrılıyoruz. Yakındaki tren
raylarını takip edip bir istasyona çıkarsak belki trene bineriz derken bir
taraftanda etrafta tanıdık yüksek binalar varmı diye bakıyoruz. Birkaç
dakika sonra ulaşmaya çalıştığımız merkezdeki Barcelona istasyonuna
geldiğimizi anlıyoruz. 100 ya da
150 metre ancak yürüdük.Tabi siz yeni teknoloji cihazlarla navigasyonla
falan yapabilirsiniz o başka. Ama o zamanda haritalarınızı buradan gitmedan
indirin yoksa o ülkelerde indirdiğinizde arap harfli haritalar cihazınıza yüklenecektir.Tunustan
şehiriçi trenle gidip gezdiğimiz "zehra"da ilginç bir tren
istasyonu bekleme salonu ve çok hoş renklerde bitkiler vardı. .
Bir de istasyon duvarındaki resim Siyasi bir simge sanırım.
Ülkede konforlu olmamakla beraber geniş
bir ulaşım ağı var.Tren ya da otobüs birini bulamazsanız diğerini bulursunuz. Aslında bu seyahatimiz Cezayir ve Moritanya’nında dahil
olduğu bir seyahat olup onları da başka bir zaman kaleme alacağım.Seyahatin
bizce güzel tarafı temel şeyler konusunda bilgi edinerek birşeyi kaçırmamak
kadar kendinizinde birşeyler keşfetmenizdir. O yüzden atladığım yerler
var. Sidi Bou Said-Bizerte gibi.Ayrıca pekçok tarihi alanları da sizin
keşfinize bıraktım.Fas'a gidiyoruz dönüşteki birkaç günümüzde ziyaret
ettiğimiz Tunus'un güneyini Çölü -Tuzer'i rotamıza sadık kalarak
Fas'tan sonra anlatacağım.Fas için uçuşumuzu beklerken bizi korkutan Thy uçağının
etrafındaki duman görüntüleriyle ve Fas'a gidinceye kadar bütün uçağı
çığlıklarıyla strese sokan sevimli Afrikalı kızın fotoğraflarıyla
(Allahtan bizden çok uzaktı) bu bölümü sonlandırıyorum. Bu arada dumanların
sebebi havaalanı arazisindeki kuru otları yakmakmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder