19 Temmuz 2013 Cuma

2. sayfa Fas-Kazablanka

       


   
Tunis Air'in Tunus Başkent Kartaca havalimanından kalkacak uçağı yolcular binip havaalanında ilerleyip kalkış pistinin başına kadar geldiğinde geri dönüp yolcuları indiriyor.Bizi yani. Havaalanında oturduğumuz yerden neler olduğunu seyrediyoruz.Tekerlekte bir arıza nedeniyle indirmişler. İlginç bir tamirat yöntemi deniyorlar. Koca koca çekiçlerle tekerleği çekiçleyerek çıkarmaya çalışıyorlar 1-1.5 saatlik mücadeleden sonra bir vinç yanaşıyor tekerleği zincirle vince bağlayıp vinci hareket ettirerek çıkartmaya çalışıyorlar. Hem beklemek hoş değil hem de herşey ateş pahası. Birşeyler alıyoruz ama 4 saat ne yeter .Neyseki bir yolcunun uyarısıyla elimizdeki gecikme kartımızla 2 sandviç ve iki kolayı ücretsiz alıp biraz açlığımızı gideriyoruz. Uçaktan kargolar başka uçağa aktarılıyor ve 4 saatlik rötarın ardından yaklaşık 3 saat süren uçuşla bir başka uçakla Fas'ın Kazablanka şehrindeki Muhammed 5 havalimanına iniyoruz..

İner inmez Sema töreni ile ilgili bir afiş görüyoruz ama Mevlevilikle ya da Mevlana ile ilgili bir yazı göremiyoruz.Bir festivalin tanıtım afişi galiba.

Havaalanında devlete ait resmi döviz büroları var .Döviz bozdururken size bir de o ülkenin paralarını tanıtan kağıt veriyorlar. İnsan hemen turizm konusunda çok organize bir yere geldiğini düşünüyor. Havaalanı pırıl pırıl, insanlar eğitimli, sanki insan kendini dünyanın en eğitimli ülkesine geldi zannediyor.Ama Öylemi?.Havaalanının alt katına indiğinizde tren istasyonu var.Oradan metro 2 kişi 80 dirhem. Şehir merkezindeki CasaVoyageurs ("kasa voyıcırs" olarak telaffuz ediliyor) istasyonunda iniliyor. Koca vagonda yaşlı ve köylü bir kadın bize işaretlerle "burada inin" diyerek uyarıp indiriyor. Bir sürü genç bön bön bakıyor. Elimizde haritamız vs yok. Plandan hoşlanmadığımız için hostel veya otel rezervasyonumuz da yok.(Zaten bir ya da iki hostel var galiba.).Fasta Casablanka değil kısaca Casa(Kasa) diyorlar.
Casa Voyageurs istasyonunun önünde heryerde olduğu gibi taksiler bekliyor. İstasyonun hemen önünden tramvayda geçiyor.(tram diyorlar).İstasyonun karşısındaki parkın sonunda Bim market var. İsim benzerliği değil bizdeki Bim market. Ama Türkiyede ucuz ve alt sınıf bir market olan Bim oranın lüks marketlerinden sayılır.Fas'ın temizlik anlayışına bakarsanız oradaki marketin Casablankadaki şubelerinin Türkiyedekilerden bile daha temiz ve bakımlı olması lüks market sınıfında olmasından kaynaklanıyor herhalde.


Şehiriçi tramvaya binerken binilen istasyonların girişinde makineler var. Makineden kaç kerelik biniş için bilet aldığını seçiyorsun, paranı makineye atıyorsun sana bileti veriyor.Örneğin iki kişiyseniz iki kerelik bilet alıyorsunuz ve elinizdeki tek bileti iki kere okutuyorsunuz ama dikkat etmeniz gereken çok önemli bir konu var ki bileti okuttuğunuz için yırtmak ya da kaybetmek gibi bir hataya düşmeyin çünkü inişte istasyondan çıkarken yine okutarak çıkıyorsunuz. Yanılmıyorsam Rabat ta biraz daha değişik bir uygulama vardı orda da bileti içerde okutuyorsunuz. İstasyon önünden medina tarafına giden tramvay (arkanız istasyona dönükken direk karşı tarafa doğru giden yol) en geç 10 dakika sonra medinanın başlangıcındaki
meydana ulaşıyor.

Muhammed 4 meydanı.. Biz bu hat üzerinde marche central istasyonunda inince 5 -10 metre ilerde yanında yeni restorasyon yapılan büyük bir binanın olduğu sokağa girip orada bir otele baktık..

Girdiğimiz oda büyük, güzel, eski ve çok hoş mimarisi olan bir oda. Odada bir tek kişilik yatak bir de çift kişilik yatak olup içerde el yıkamak için bir de lavabosu vardı. Fiyatı ile kıyaslanırsa iyi sayılırdı. İki kişi bir gece 100 Dirhem



Sonuçta kendi çarşaflarımızı vesaireyi kullanacaktık. Ortak kullanılan tuvaleti temiz ve kokusuzdu resepsiyondaki beyde efendi birine benziyordu. İnşallah gece otelin kimliği değişmez diyerek eşyaları bırakıp çıktık. Zaten saat geçti ve birşeyler bulup yememiz gerekiyordu. . Otelin yeri tramvayın geçtiği bulvardan girilen sokakta ve alt katında gündüz açılan mağazalar vesaire işyerleri var.Tramvay istasyonuna 2 dakika uzaklıkta. Yiyecek birşeyler bulup biraz dolaşıp bizi şok geçirten Medinayı (eski yerleşim yeri) gördükten sonra otele dönünce bir şok daha yaşadık. Paravanla ayrılmış lavabonun yanında bir şey gördük ki ne olduğunu anlayamadık. Şöyle ki klozete benziyordu ama gideri lavabo gibi süzgeçliydi ve içinde plastik bir maşrapa duruyordu. İçinde arka tarafında suların çıkabileceği 3-4 delik vardı ve iki de su vanası vardı. Küçük tuvalet için mi diye düşündük maşrapa niye var sorusuna cevap bulamadık. Fasta tuvaletlerde su sistemi olmadığından acaba taharet temizliği için mi?, insanlar diğer tarafta işlerini görüp gelip buradamı temizliğini yapıyor diye düşündük ama ona da uygun gelmedi. Zaten üzeri oturmak için yapılmış gibi görünmüyor. Birde tam o klozet benzeri şeyin üzerinde tertemiz beyaz bir havlu vardı ki bu havluyla neresinin silineceğini anlayamadık. Hiçbir otelde oraların havlusunu kullanma alışkanlığımız olmadığından kullanmayı zaten düşünmedik ama tuvalet benzeri şeyin üzerinde asılı olması kullanım amacı konusunda bizi iyice meraklandırdı.Sonuç olarak günlerin getirdiği yorgunluk, saatin geç olması ve de odanın büyüklüğünden dolayı ve de yataklarımızdan çok uzakta olması tesellisiyle uyuyakaldık. (fotoğrafı alabilmek için paravanı yana çektik.)Otel gece sesizdi sabah dışardan gelen insan sesleri ve çok farklı okunan ezan sesiyle uyandık. Ertesi günü klozetimsi şeyin olmadığı bir oda sorduğumuzda ondan her odada olduğunu öğrendik "Eğer koku vs varsa temizlik yapalım ve orayı parfümleyelim" deme nezaketini gösteren otelcileri sevdik.Koku filanda yoktu zaten. Resepsiyondaki Hasan da adını bilmediğimiz diğer beyde çok efendi insanlardı. Farklı rotalarımızda farklı zamanlarda toplam 5 gün kadar kaldık burada ve hep aynı odamız boş bizi bekliyordu. Böylesine ucuz bir otelde böyle efendi görevliler olması ve otel müşterilerinin de sessiz kendi işinde gücünde insanlar olması kolay rastalanılacak bir durum değil. Duş ve banyo konusunda bilgi sahibi değiliz çünkü kullanmadık. Belki o bölgede yaygın olan sisteme göre extra ücretlidir belki de ücretsizdir.Tarife zaten duvarda yazıyor. COLİ oteli belki şaşıracaksınız ama size tavsiye ederim. Ama ne işe yaradığını anlayamadığımız o tuhaf şeye katlanmak koşuluyla. Gidipte sonra "bu neymiş" demeyin sorumluluk kabul etmiyorum. Zaten Kazablanka'nın kirliliğinin yanında insana bu da o kadar anormal gelmiyor. Ayrıca bu otel havaalanına giden trenin kalktığı istasyona gitmek için tramvayı kullanacaklara çok uygun. bir yerde. Mesela biz bir keresinde sabah 6.14 de uyandık 6.50 deki tramvayla tren garına gidip oradan da trenle Kazablanka havaalanına (Muhammed 5 havaalanı) ulaştığımızda ise saat 8.51 di. Otelin olduğu sokağa bahsettiğimiz tramvayın olduğu bulvardan girişte idrar kokularından burnunuzun direği kırılabilir . Biz sokağın diğer taraftan girişini kullanmayı tercih ettik. İdrar kokusu dediysek terkedilmiş yerler sanmayın.Tramvayın olduğu bulvar o kadar kalabalık ve işlek bir yerki hayret edersiniz. Tunus da ve Fas'ta dışarılarda oturma geleneği yaygın. Özellikle Fas'takilere kafeterya diyemiyor insan. Köy kahvelerinin önündeki masaların daha kafe görünümlü ve daha kirlisi demek daha doğru. Ama bunlar biraz bakımsız olmakla beraber hoş Fransız mimarisine sahip binaların önünde.
 
Bu bahsettiğim bulvar boyunca bu kafelerden bankalardan büyük işletmelerden onlarca var. Ama inanılmaz idrar kokusu var. Sağda solda bazı yerlerde arka sokaklarında birkaç birahane var. Sanırım gece buralardan çıkanlar sokakları kullanıyor. Bu arada bu barlarda normal bayanlar görmedik sanki gece hayatına yönelik çalışanların gittiği yerler. Yani sadece erkeklere hizmet edermiş gibi görünen yerler. İdrar konusunda ise sadece onların günahını almak istemem. Etrafta umumi tuvalet yok.Çok çok eğitimli olmadığı sürece her erkek oraları kullanıyordur. Zaten binaların en altları sütunlarla kaplı insanlarda sütunların diplerini pisuvar olarak kullanmışlar. En vahim olan ise sabahleyin bu kokuların üzerine masa ve sandalyelerin konulup insanların oralarda birşey yiyip içmesi. .Bu otele yakın bir market var adı Acima. Casa voyagers tarafına bir tramvay durağı kadar yürüyüp etrafa bakınırsanız devasa bir stadyum göreceksiniz onun çok yakınında bu marketi bulabilirsiniz.
stadyum
acima market
Casablanka'da peşpeşe gördüğümüz iki kişi vardı ki onlar biraz özeldi Uyuşturucu almış ama daha uyuşamamışlar hatta bir tanesinin büyük ihtimalle dayak yediği için ağzı yüzü yaralar ve morluklar içinde içindeydi. Normalde oralarda önünüze geçip sizden para isteyenlerin sayısı çok ama bunlar gibi 100-150 metre arkanızdan yürüyüp gasp yapacakmış gibi para isteyenler yok. 10-15 metre yürüyüp peşinizden bağırıp para dilenen çok ama size böyle saldırırcasına hareket eden insan pek yok. Sanırım o nedenle de dayak yemişler .Yolumuzu değiştirip biraz da hızımızı artırınca onlardan uzaklaşmıştık .Bu arada turistlerle kavga eden yok ama kendi aralarında sürekli kavgalar görüyoruz. Ülkenin genel görünümünde insanların yüzde doksanı sizin üstünüze saldıracakmış gibi görünüyor ama merak etmeyin o sadece görüntü. İstisna bir duruma rastlamadığınız sürece yabancıları fiziksel tacizden kaçınıyorlar sadece para isteyerek sizi sözlü olarak bunaltıyorlar.Kazablankaya dönecek olursak günümüz Kazablanka'sı haketmediği bir şöhrete sahip. Turlar gibi seyahat seçeneklerini tercih edenler yaşamdaki çok ince detayları görme şansına sahip olamıyorlar ama biz her deliğe girip çıktığımız için çok farklı şeyleri görebilme şansına sahip oluyoruz. Turla giden kaç kişi bizim orjinal klozetimsi oda arkadaşımıza rastlayabilirki değil mi? Lüks otellerde dünya standartları kullanılıyor. Ona göre de zorlukları oluyor tabi. Kazablanka'nın meşhur bir camisi var.Atlas okyanusu'nun yanına yapılmış hatta temellerinin bir bölümü okyanusun içinde. Çok çok meşhur bir cami.Dünyanın en büyük minaresine sahipmiş. Minare değil sanki gökdelen. Evet evet gökdelen çünkü minareler kare zaten. Devasa gökdelen ne kadar güzelse o kadar güzel. Kendisi de kocaman .Heryerini çinilerle vesaire süslemişler ama zaten aşağıdan bakınca hiçbir süslemeyi seçemeyeceğin kadar yüksek. bir de girenlere müslüman olma şartı koşuyorlar. Hatta müslümanım demesine inanmayıp "kelime i şahadet" getir "diyorlar. O kadarını anlıyoruz da turlarla gelenlere müslüman olma şartı yokmuş ona şaşırıyoruz. Bu kadar büyük bir cami yapmamın ne amacı olabilir acaba. Caminin olduğu yerin çok yakınında abartısız 1metrekarelik döküntü barakaların olduğu yerler var. Dışarıdan görünmesin diyerek böyle barakaların olduğu yerlerin etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş. Duvarlar içerdeki barakaların sefalet içindeki görüntülerini kapatmak için yüksek yüksek yapılmış. Çok yüksek duvarlı bir bahçenin içinde birbirinin üzerine binmiş duvarlarının bile malzemesi anlaşılamayan tuhaf barakalar. Türkiye'de bazı yerlerde eskiden sac parçalarından yapılmış bazı evler olurdu bunları onlarla kesinlikle kıyaslamayın. Onlar bunların yanında saray. Biz tramvayla sahil şeridine giderken tramvayda yüksekte oturuyorduk ve hurdaların üzerinde uydu antenlerinin dolu olması dikkatimizi çekmişti "uydu anteni değerli bir hurda galiba bozulmasın diye üste koymuşlar" diye düşünmüştük. Çöplerin tepesinde asılı çamaşırları görünce daha çok dikkatimizi çekmiş o zaman orada insanların yaşadığını anlamıştık. Daha sonra farklı yerlerde sık sık rastladık. Daha doğrusu yolda yürürken yanından geçtiğimiz yüksek duvarlardan huylanıp dikkat ettiğimiz pekçok yerin o barakaların olduğu yerler olduğunu gördük. Merkezlerden uzakta olanlar da var şehir merkezinin içinde kalmış etrafı yeni binalarla dolu olanlar da var. Çoğunda barakaların olduğu duvarlarla çevrili bölgenin ev kapısı gibi küçük bahçe kapıları olup sadece oralardan girilip çıkılıyor.Yani onlardan olmayan birinin girmesine imkan yok. Zaten kapıların önünde bekleyen gençler içeri girmeyi denememeniz mesajını veriyor size. Başkent Rabat'ta tanıştığımız ve babası İstanbul'da konsoloslukta görevliyken iki yıl İstanbulda yaşamış gence o barakaları sorduğumuzda önce anlamazlıktan geldi , haklı olarak bu utanç verici manzarayı memleketine yakıştıramadı ama bizim o barakaları kesin olarak gördüğümüzü anlayınca istemeye istemeye "evet öyle yerler var" demek zorunda kaldı. Hatta "oralara gitmeyin başınız derde girer, paranızı alırlar," vesaire gibi çok az bir türkçeyle birşeyler anlatmaya çalıştı. Biz de "bizim ne paramız var ki çalsınlar" diye cevap verdik. Eminizki oralara girmeye kalksak başımız gerçekten belaya girerdi. Oralar sanki eskiden cüzzamlılıların hapsedildiği yerler gibi dolayısıyla sadece kendilerinin olduğu bu alanlarda kendi kanunları var gibi. Genç bize ısrarla başka başka yerleri tarif edip "oraları gezin" diyordu. Doğal tabi. Bununla kıyaslanamasa da bizim de ülkemize yakıştıramadığımız şeyler olmuyor mu? Ama bizim ülkemizde herhangi bir şeyi burayla kıyaslamak ülkemize haksızlık olur. Birkaç benzer şey var ama.  Her iki ülkede de aynı isimde parti var. Ve bu partiler her iki ülkede de iktidardaki partiler. Ordaki partinin de adı Adalet ve Kalkınma Partisi. Simgeleri de birbirine benziyor. Onların ki etrafına ışık saçan lamba. Sokakların paralı otoparklar olması da benziyor.
Bu devasa camiye dönersek dev gibi cami yapmanın ne anlamı var bilemiyorum.Bu dinimizin neresinde var. Bizim dinimiz insanlara mütevazi olun demiyor mu? Bu caminin o kadar mantıksız bir büyüklüğü var ki kare minarelere duyduğum bütün sempatiyi yok ediyor. Minaresi 2oo metreymiş.
Hele 15 kişilik bir motosiklet grubu geçermişcesine çıkardıkları ezan sesi..Sorduğumuzda "ezan bir ibadet değil namaza çağrı , insanlara seslenir gibi okuyorlar" diyorlar .Biz Suriye de ,Ürdün de Lübnan da hiç böyle ezan duymadık. Arapça onların da dili .Onlarda namaza davet için sesleniyorlar. Hele Şamdaki Umayya camiinde bir ezan okunuyordu ki insanı büyülüyordu..Onun büyüsüne kapılıp din değiştirip müslüman olanlar bile olmuştur diye düşünmüştüm. Ama Kuranı güzel okuyorlar hakkını vermek lazım.

internet kafeler var ama biz camiye yakın yerde bir internet cafe gördük. Üzerinde fiyat listesi üzerinde vardı ve içerde para atarak konuşulan ankesörlü telefonlarda vardı. Gezdiğimiz yerlerde sık sık Türkiye kelimesini duyuyorduk merak ettik. O internet kafeye girip farklı klavye ile mücadele ederek Türkiye gazetelerine bakınca taksim gezi parkı haberlerini gördük.l. Orada gazeteleri yere açarak serip satışa sunuyorlar o nedenle yürürken sık sık gezi parkı fotoğraflarını görüyoruz.



Taksim olayları burda medyanın çok gündeminde.
2.Hasan camiinin yerini kime sorarsanız tarif edecekleri için tarife gerek yok. Sadece merkeze yürüme mesafesinde ve araca gerek yok onu belirteyim. Medinanın girişinden içeri girip içerilerde çok ilerlerseniz gittkçe turistik görüntüden uzaklaşıp korkunç ilkel görüntülerle karşılaşmaya başlıyorsunuz.Tabi oralarda görüntü alınmıyor. Fotoğraflar daha
düzgün yerlerden.




Medinanın başlangıç taraflarına yakın pekçok ilkel oteller var ama onlar afrikanın diğer taraflarından ya da başka arap memleketlerinden oralara çalışmaya gelenlerin kaldığı yerler.Orayı anlatmak imkansız gibi birşey. Daracık sokaklar düşünün ki içerden leş gibi kokuların geldiği evler (tarlabaşı-dolapdere gibi yerlerle kıyaslamayın buralar saray onların yanında), çok yoksul ve gariban insanların, madde bağımlıllarının, insanın içini sızlatan yardıma muhtaç yaşlıların ve minik bakımsız çocukların olduğu, heryerde belki 20 .kez el değiştirmiş eşyaların satılldığı tezgahların olduğu ve insanlara çarpmadan yürünemeyecek kadar kalabalık bir yer.Hatta bir keresinde çöplük zannederek çöp attığımız bir yerden doğrulup kalkan adamı görüp şok geçirdik.Çöplük zannettiğimiz yer orada yatan adammış.Bu görüntüler medinanın içinden 2.hasan camiine yönüne doğru yürüdükçe artıyor.50 metrelik yolda, kıyıda köşede değil insanların sıkışık sıkışık yürüdüğü yolda yeni ölmüş farelere rastlıyoruz. Hatta bir tanesini göremeyip basıyoruz. Bu fare ölüleri kıyıda köşede değil mesela bir standın yanında yerde duruyor ve o standda yiyecek satılıyor. Birçok yerde eski eşyaların satıldığı yere serilmiş eşyalardan biri saplı ve tekerlekli küçük bir çocuk sırt çantasıydı ve üzerindeki fotoğraf bizdeki genç bir oyuncunun fotoğrafıydı.Kıvanç Tatlıtuğ ismi yanılmıyorsam. Yine de medina görülmesi gereken bir yer. Ama kimsenin fotoğrafını çekmeye kalkmayın. Bu ilkel görüntülerin fotoğrafının alınmasından hoşlanmıyorlar.Birbirleriyle kavga edenler çok ama kimseye bulaşmazsanız size de kimse bulaşmıyor.Ama sizden para istemek için önünüze çıkan ve arkanızdan da 15 dakika boyunca dilenerek yürüyen insanlar çıkıyor. Bu gayretle yürüyenler genellikle madde bağımlıları olup sizin kadar seri hareket edemedikleri için onlara aldırmadan yürürseniz sizin peşinizi bırakmak zorunda kalıyorlar.Bu arada turist olduğunuz için fransızca dileniyorlar. Uyuşturucu ve alkol arasındaki farkı burada öğreniyoruz. O isim boşuna verilmemiş gerçekten alanlar uyuşuyorlar. Alkol alanların saldırganlığı yok bunlarda ama suçlu ve zavallı bir görüntüleri var. Heran birşey yapacakmış ama güçleri yokmuş gibi görünüyorlar. Daha önce bahsettiğim tramvay hattının diğer ucundaki AIN DIAB PLAGE TERMİNUS isimli son istasyonu kazablankanın plajlarının olduğu yer.Tramvayla giderken dikkat ederseniz bahsettiğim barakaların olduğu yeri sol tarafta görebilirsiniz. Tramvay temiz ve yeni. Sahile yaklaşırken biriki yerde 90 dereceye yakın açıyla dönüş yapıyor. çıkardığı ciyak ciyak sesleri tramvayın ne kadar ömrü olacak diye merak ettiriyor.İnşallah birgün bu tramvayın yoldan çıktığı haberini duymayız. O sahil istasyonunda inip 3-4 dakikalık bir yürüyüşle sahile inince tekrar şehir tarafına sağa giden yön limanın oralara kadar çıkıyor .Sol tarafındaki yön değişik halk plajlarının olduğu yerlerin yanından devam ediyor. Plajlar insanların oturduğu birşeyler yediği çocuklarının oynadığı yerler.Bizdeki gibi herkesin denize girdiği yerler değil. Özellikle kadınların hiç değil



Sahilde yürüken kıyıdan biraz içerde küçük bir ada var adaya ulaşmak için bir de köprü gibi birşey.Yeni yapılmış köprünün girişi kapalı. Adada eski 15-20 ev var.Suyun sığ olduğu yerlerden yürüyerek adaya çıkanlar var.O köprüyü onlar için yapmamışlardır şüphesiz .Belki de henüz bitmemiş turistik bir proje. 
 
O yoldan yürümeye devam ettiğinizde yaklaşık 20 dakika sonra sağda plajın devamında büyük bir avm karşınıza çıkıyor.Bu avm nin olduğu bulvarın adı atlantik okyanusu bulvarı.Avm nin adı Marocco Mall .Avm büyük ,temiz ve türkiyeden tanıdığımız istikbal-zara gibi markaların da olduğu biryer. Birşeyler yiyebilmek için üst kattaki kafeteryaları kullanabilmek işimize geldi.Temiz bir yer bulmak çok önemli çünkü. Alt kattaki market yanılmıyorsam carrefour'dı.Devasa bir akvaryumda görünen hoş deniz hayvanları güzeldi.Akvaryumun etrafı tamamen açıktı ama dışardan görebildiğin şeyi neden para verip içerden seyretmek gerekir anlayamadım. Buraya kadarı normal avm. Ama bir şey varki çok şaşırtıcı. Alt kattaki tuvaletlerin koridorunda bekleyen ve girenlere elindeki kağıt havludan kopardığı kağıdı verip çıkınca yine kağıt verip sonrada bahşiş bekleyen kadın bir de bütün sürgüleri bozuk olan kapının koluna yapışıp " siz girin ben tutarım" gibisinden işaretler yapınca rahatsız olup çıkıyoruz .Şansımızı bir de üst katta deneyelim diyoruz. Çok şık bir kıyafeti (otellerin önünde bekleyenlerin giyim tarzı) olan afrikalı bir genç bekliyor saten şeitlerle çekilmiş bir bariyerin önünde dikiliyordu.Şıklığını tarif etmek gerçekten çok zor.O kadar ki " tuvalet nerede" bile demeye çekiniyor insan. Sorumuza cevap olarak kenara çekilip bize yol açıp "buyurun" demez mi. Bir karışıklık var ama şansımızı deneyelim diye gittiğimiz yerde neyle karşılaştık bir bilseniz. İçerde heryer halılarla kaplı.hemen girişte beklemek için taht benzeri bir koltuk Lüks mobilyalar döşeli. Altın yaldızlı başka koltuklar, ve yine altın yaldızlı aynalar , özenle döşenmiş seramikler ,tek kullanımlık bez havlular,çeşit çeşit şık ambalajlı sıvı sabunlar,,parfümler vesaire. Saray gibi bir tuvalet.VİP tuvalet yani. AVM ziyaretçileri arasında vip olanlar için. Bizim kabul edilmemiz ise sadece turist olmamızdan.AVM nin ya da ülkenin havasını atmak için yada genç afrikalının nezaketi. Dikkat edince gördük ki zaten gezenler o tarafa yaklaşmıyor bile.Merakla o katın daha ilerilerini gezdik.Şaşırtıcı lüks mağazaların olduğu bir bölüm.Alt kat tuvaletinde kağıt havlu bulamazken vip tuvalet kullandık kısacası. Avm nin alt katındaki markette özellikle okyanus ürünleri dikkat çekiyor.Yavru köpekbalığının kilosu 50 dirhem, vatoz 33 dirhem.Standda devasa karidesler de var.Avm deki kafeteryalarda en ucuz kahve 15 dirhem..Ama dışarı çıkıpda sahildeki insanların yoksulluklarını görünce şaşırıyorsunuz.Arasıra spor amaçlı koşan insanlarda var sahil boyunca. Sahil istasyonunda inip sahil şeridindeki bulvarda yürüdüğünüzde bu avm için sola doğru yürümek gerekiyor. Sola değil de sağa yürürseniz şehir merkezine doğru gitmeye başlarsınız. Eğer sahil şeridinden ayrılmazsanız istasyondan 1 saat kadar sonra solda sahil tarafında Anfa Place isminde küçük bir avm daha var.Daha ferah ve merkeze daha yakın. Alt katında güzel bir market var. Ayrıca oturma yerleri daha sakin ve tuvaletleri vs daha temiz. Tuvalet tuvalet diyorum ama ancak gidince temiz tuvaletin öneminin ne olduğunu anlayabilirsiniz. Avm avm dememdeki sebepte ancak avm lerde bu temizliği bulabiliyorsunuz. Oraya doğru yürürken gelir düzeyi biraz daha yüksek insanların evleri olduğunu düşündüğümüz evler görüyoruz. Bazı turistik oteller de var. Fas'ın genelinde burun karıştırmak çok normal. Sizin yüzünüze bakarak gülümseyerek parmağının yarısınıı burnuna kadar sokan sonra da çıkardığı şeyi elinde yuvarlayan çok insan var. Lüks bir otelin kapı görevlisi de yapıyor eşiyle kafeteryada karşılıklı oturan bir erkekte.Bir de o parmağını uzatıp eşine hızlı hızlı birşeyler anlatıyor.Yanlış anlamayın gizli saklı bir problemlerini çözmeye çalışmıyorlar. Açık açık yapıyorlar.Bunun iklimle de çok ilgisi olduğunu düşünüyorum.Gündüz sıcak ve soğuk arasında ısı farkı olağanüstü yüksek. Örneğin hava bulutlu ise öğle saatinde mesela 12 de olsa soğuktan tirtir titriyorsunuz. Soğuktan gece duş yapmaya cesaret edemiyorsunuz. Çünkü sürekli bir rüzgar var Ama gündüz güneş çıkar çıkmaz bir saniye önce donduğunuz yerde kavrulmaya başlıyorsunuz. Okyanus yakınındaki yerlerde etrafta temizlikçi yok ama nasıl temiz diyorsunuz çünkü bir arka sokaklar leş gibi. Sonunda keşfediyoruz ki temizlikçi okyanusdan gelen rüzgar..Rüzgar sürekli esiyor insanın ağzını burnunu tozlarla dolduruyor. Nefes alamıyorsunuz. İnsanlarda bunlardan kurtulma çalışmalarını çok yaygın ve yıllardan beri yapınca o da normal hale geliyor.Fasta ve afrikanın başka yerlerinde bir gözlemimiz var.Özellikle yoksul insanların yaşadığı yerdeki yaşlılar,çocuklar ve kediler çok ama çok sevimli.
Buradaki kediciği görmek için dikkat gerekiyor.

Şu bebeğin tatlılığına bakın...
İnsan elinden gelse o yaşlı adamları, teyzeleri bile evlat edinecek. Bizim memleketimzde yok mu demeyin öylesi yok. Africa ülkeleri insanlarının bütün enerjilerini iklimleri alıyor sanki. Çalışmaya üretmeye hiçbirşey yapmaya mecal bırakmıyor. Bir kıyafeti 10 gün giyin rüzgar ve güneş onu paçavraya çeviriyor Fas ta pekçok yerde burnunuza keskin bir koku gelir ve bir tezgah görürseniz büyük ihtimalle salyangoz çorbası satıcısıdır.Bu salyangozları alıp pişiriyorlar.

Bu alışkanlık fransızlarda da varmış. Hangisi hangisinden almış bilemiyorum ama bizim için çok ürkütücü bir görüntü. Kaselerin içine kepçeyle boşaltılan çorbamsı bir şeyin içi haşlanmış kabuklu salyangozlarla ya da sümüklüböceklerle dolu. Kaseleri ağızlarına dayayarak suyunu içiyorlar. Daha sonra içinden çıkardıkları salyangozların kabuğunun içindeki böceği kürdanın ucuna takıp çıkarıyorlar ve onu da ağızlarına atıyorlar. Kara hayvanı olmasından olabilir bilemiyorum ama format olarak midyeyi andırsa da kokusu çok daha kötü. Sabahın köründe bile tezgahlarda balık yapıp satıyorlar.Tuzlu şeyler zehir gibi, normal şeyler çok tatlı, tatlı denilen şeylerse anlatılamaz birşey.Normalde dış etkilere açık ,önlem alınmadan satılan şeylere sinekler gelir ya buralarda arılar geliyor. Bazen satılan şeyin kendisi arılardan görünmüyor.Abartı değil .Ayrica arılar sineklerden daha sevimli görünüyor insanı tiksindirmiyor. Arılar yiyeceklere yapışmaktan insanlara da hiç bulaşmıyor. Kazablankada akşam gezerken bitkilerle tedaviyi anlatan bir kişinin başında inanılmaz bir kalabalık gördük. Yerlerde açılmış tezgahlarda hediyelikler vesairede satılıyor.Tabi Kazablankanın temiz yerleride var ama geneli çok kirli. Bir de unutmadan hatırlatayım. Yasmina isminde bir kafeterya var.Bu bardaktaki kahve yeni servis edilmiş henüz içilmemiş devasa 3 şekeri ile lezzetli ve zehir gibi acı.Yasmina Kafeden.

Kapalı bölümü olmakla beraber açık alanıda var. O çay bahçesi görünümlü kafe yolun bir tarafında.Yolun karşı tarafında da benzer kafeler var.Müşterlerinin hemen hepsi üniversite öğrencisi.Ücretsiz ve şifresiz wi-fi var.Hükümet binasının olduğu meydanın yakınında yeşil bir parkın olduğu bölge var. Meydanın adını hatırlayamadım. Ama merkezde dolaşırken " fotoğrafını çekmeyin" diye önünüze çıkarlarsa o binanın olduğunu anlarsınız. Hatta turizm information kulubesi de oralara yakın. Biz o ofisi çok aradık ama kimse bilmiyordu tesadüfen karşımıza çıktı.Evet yolun kıyısında resmi bir binanın önünde kulube. Ellerinde zaten hiçbir şey yoktu bize verecekleri. Bir tane etkinlik broşürleri varmış onu da veremezlermiş. Biz de zaten şehir haritası istiyorduk.Kazablankada hatalı park eden araç çeken aracın küçüklüğü ve seriliği ilginçti.


Birde caddede yanında kovalarla bekleyip parkeden araçları yıkama geleneği var.

Fas'ın en en hoşlanmadığım şehrini anlattım. Bundan sonra anlatacağım yerler gerçekten ilginç yerler ve görmenizi
tavsiye ederim. Kazablankaya ise bir uçaktan indiğiniz günün kalan kısmı bir de dönüş için geleceğiniz günün kalan kısmı yeter de artar diyorum.
Bir sonraki yazı Marakeş'i anlatacağım bölüm.








 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder